Lilypie Third Birthday tickers

Kasım 23, 2009

SOLMAZ HANIM, KİMSESİZ OKURLAR İÇİN - SELİM İLERİ


Yine bir Selim İleri klasiği. Selim İleri'nin ne muhteşem bir romancı olduğunu bir kez daha hatırlatır cinsten. Okuması bütün romanları gibi çok kolay olmayan. Çok yalın ve anlaşılır bir dili olduğunu da söyleyemeyeceğim. Ama kendisini okuyanlar bilir karmaşık cümlerinin içindeki enfes edebiyat tadını.

Şizofren aristokrat Solmaz'ın çocukluğundan başlayarak, dönemin siyasi olayları hakkında da bilgi vererek yaşlılık dönemine kadar yaşadıklarını, içinde bulunduğu kimsesizliği adım adım anlatıyor. Kimi zaman romanın içine kendini de katarak yaşananların kurgu mu yoksa gerçek mi olduğun merak ettirerek. Kimi zaman kendi ağzından kimi zaman Solmaz'ın ağzından hikayeye devam ederek. Ve bunu yaparken kurguyu asla bozmamasına insanı hayran bırakıyor... 

Kasım 19, 2009

PİŞİK ÇİKOLATASI

Marketteyiz. Sen krem gibi olan çokokremlerden gördün. Eline aldın evirdin çevirdin. Ve yine bombayı patlattın.

"Bu kvem ben bunu popomo sürücem" :)))

Kasım 17, 2009

PÖPEK BENİ YEMEEE

Pazar günü sokaktayız, eve dönüyoruz. Sen benim kucağımdasın baban da poşetleri yüklenmiş bizden bir kaç adım önde yürüyor. Eski Dokurhan şimdi otopark olan yerin önünden geçiyoruz. İçerde devaasa bir kangal köpeği var. Senin elinde de uçan balon.

Köpek uçan balonu görüp heyecanlandı ve bize doğru koşmaya başladı. Kendince oyun oynamak istedi hayvancık besbelli. Ama o kadar korkunç bir görüntüsü vardı ki elimde olmadan, tamamen refleks olarak ve seni daha çok korkutabileceğini düşünmeden sahibine tutar mısınız lütfen diye çığırdım:)

Senden gelen tepki ise "pöpek beni yemeeee" aynen sezercik aslan parçası tonunda:))

EYLÜL 27 AYLIK

Bu resmi dün akşam yaptın. Yaptığın ilk anlamlı resim. Çizerken bir yandan da kendi kendine konuştun. Şimdi ağzını dapıyoruz, şimdi bununu dapıyoruz, şimdi deee gözlerini dapıyoruzzz:)) Şaheserini büyük bir ciddiyet içinde tamamladın. Kimbilir belki de İlhami Deden'den resim yapma yeteneğini almışsındır. Bu resmi bana 27. ay hediyen olarak kabul ediyorum:))


Evet bugün itibariyle tam tamına 27 aylıksın artık. Konuşma heveslisi, kahkaha delisi, mutlu bir küçük maymunsun işte. Tabi bazen olabildiğine inat, dediğim dedik hatta huysuz küçük bir cadıya da dönüştüğün oluyor. 2 yaş krizleri diyor sineye çekiyoruz. Ama tabi bazen çıldırma noktalarına geldiğim de çok oluyor. Öyle ki karşımdakinin iki yaşında küçük bir kız olduğunu unutup sonu gelmeyen inatlaşmalar içinde buluyorum kendimi bazen. Ama herseferinde kazanan sen oluyorsun ne hikmetse! Öyle saçma şeyler için tantrumlara giriyorsun ki. En etkili yöntem dikkatini dağıtmak. Ama bazen onun da işe yaramadığı zamanlar oluyor. İstediğin şeyin tam da o an gerçekleşmesini istiyorsun.


Bunların dışında oldukça uyumlu sayılabilirsin. Zaman zaman kendinden hiç beklenmeyecek olgunluklar gösterip bizi şaşırttığın da oluyor. Gülmeyi, kendince şakalar yapmayı çok seviyorsun. Dans etmeyi hala çok seviyorsun. Nerde olursan ol dans etmeye başlıyorsun, müzik duyman yeterli sokak ortasında bile olsan:) Bıkmadan usanmadan konuşuyorsun, hiç durmaksızın, sürekli. Dağınıklığa tahammülün yok dağınıklığı yapan başka çocuklarsa hele mesela Egemen ya da Koray. Yandılar! Onu oraya koyma kaldır gibi direktiflerde bulunuyorsun. Ellerinin ve yüzünün kirlenmesininden de hiç haz etmiyorsun. Derhal temizlenmek istiyorsun.

İlk söylediğin şarkı: Sertap Erener’in Bu Böyle’si. Tabi”olaabiliiide, durabiliidee” kısımlarını şimdilik:) Ondan sonra da Çağrı’nın Kapıyı Kapat’ı var. “Kapıyı kaapaa sessizceee” gerisi yok:) Çocuk şarkılarını söylemeyi ve dinlemeyi de çok seviyorsun. “Elelee kolkolaa mavi boncuk pıss”. Hepsini Yasemin yengen öğretti. Bu konuda repertuarı oldukça geniş. Zaman zaman benden de dinlemek istiyorsun. “Anne minik kuş söyle, anne bebet söyle”. Gibi parça isteklerin oluyor:) Memnuniyetle yerine getiyorum. Ee ne de olsa bir zamanlar Türk Sanat musikisi korosunda yer almışlığımız bile var. Musikiye aşinayız eskiden...

Baba aşkın had safhaya ulaşmış durumda. Onu paylaşmaya asla tahammülün yok. “Kogan benim sen dit” diyorsun ve beni gönderiyorsun yanınızdan. Bense tıpış tıpış ortamı terkedip, sevgilimi seninle paylaşmak durumunda kalıyorum. Mecburen sizi başbaşa bırakıyorum. Sen başını onun göğsüne dayayıp hülyalara dalıyorsun:) Üff bazen çok kıskanıyorum. Babanı değil seni. Bana da öyle aşık ol istiyorum:) Benimle de öyle aşk dolu fotoğrafların olsun istiyorum. Çok şey mi istiyorum??

Makyaj malzemelerine de çok fazla ilgilisin. Oje sürmek en büyük zevklerinden biri. Bazen izin veriyorum da zevkten dört köşe oluyorsun. Bakalım genç kız olduğun zaman da böyle kokoş mu?, yoksa asi bir rocker mı?, yoksa sportmen mi? ne olacaksın çoook merak ediyorum.

Meyve yemeyi çok seviyorsun. Bebekliğinde ki gibi iştahlı değilsin artık sana yemek yedirene kadar kırk takla atıyoruz. Buna karşı her çeşit meyveyi afiyetle yiyorsun. Tabi bu durum beni çok mutlu ediyor. Çünkü bazen bir kaşık yemek için resmen süründürüyorsun beni. Ama meyvelere asla hayır demiyorsun. Yazın sonuna doğru ümüm favorindi. Şimdilerde mananina, emya, amyut:)) Tabi bir de zeytin var. O meyve sayılmaz ama acayip bir zeytin tutkun var. Bıraksam arka arkaya otuz tane falan yersin heralde. Bi de öyle güzel ayırıyorsun ki çekirdeğinden. Bize de senin için en iyi zeytini bulup satın almak kalıyor.

Bir de Fenerbahçe aşkın var anlatmadan geçemeyeceğimm. Babanın empoze etmeleriyle tabi ki. Cimbomlu kişilerin ısrarla cimbom dedirtme çabalarına karşı “cimbom kaka piss menemaneee” diye bağırıyorsun:) Tabii bağırırken bi yanda da tek kolunu havaya kaldırıyorsun:) Bu durumun sevgili babacığını mest ettiğini bilmem söylememe gerek var mı??

Son not seni çok seviyorum...

Kasım 16, 2009

DOMUZ GRİBİ

Bugünlerde domuz gribi denen bir illetle uğraşıyoruz. Bu konuda da yazmadan edemeyeceğim. Konuyla ilgili o kadar çok spekülasyon var ki. Hangisine inacağımızı şaşırıyoruz. Kalbim bi yandan komplo teorilerine inanmak istese de. Bi yandan için için çok ama çok korkuyorum. Allaha şükürler olsun ki sonbahar başlangıcında ufak bi soğuk algınlığı geçirdin ben de hafif bi faranjitle yırttım sayılır. Zaten o da senden bulaşmıştı. Baban çok daha dirençli çıktı. En ufak bir öksürük, burun akıntısında elim ayağım kesiliyor.

Bu yüzyılda bilimadamlarının da bu kadar çaresiz kalması çok şaşırtıcı. Piyasaya sürülen ve ülkemize de getirilen bir aşı var. Ama biz babanla sana ve kendimize yaptırmamaya karar verdik. Umarım doğru bir karardır. Çünkü aşı test aşamasında hiç bir şekilde denenmemiş. Aşı hakkında birçok olumsuz görüş var. Başbakan yaptırmayacağını açıkladı. Bu başlıbaşına bir soru işareti. En son yan dairemizde oturan Cerrahpaşa son sınıf öğrencilerinin de toplu halde yaptırmama kararı aldıklarını öğrendikten sonra. Kesin olarak karar verdik. Sana aşı yaptırmayacağız. İnan kendimi hiç düşünmedim bile. Çok sonraları aklıma geldi. Birinci sırada sen vardın. Yaptıracak mıyız, yaptırmayacak mıyız. Etrafımda duyduklarım beni bu yola sevketti. Umarım kararımız doğrudur ki hala tam olarak emin değilim. Her iki şekilde de risk alacaktık biz bu şekilde risk almayı seçtik...

Kasım 12, 2009

MATKAP ANISI

Dün akşam eline koçtaş kataloğu geçmiş onu inceliyorsun. Matkapları gösterip "bununla çaçımızı dapıyoruzzz" dedin. Ben de "Hayır tatlım onunla saçımızı yapmıyoruz, o saç kurutma makinası değil onunla duvar deliniyo adı matkap onun" dedim. Sonra da "hani baba tuvalette bişeyler yapmıştı onunla hatırlıyo musun dırrr diye ses çıkarmıştı sen hoşlanmamıştın sesten" dedim. "Ebet hatırladım" dedin. Ama ben doğrusu pek ihtimal vermedim hatırladığına çünkü nerden baksan üstünden 2-3 ay geçmiştir. Sonra beni elimden tutup "anne del" dedin. Matkabın olduğu odaya doğru sürükledin. Bulunduğu yeri buldun ve "baba bununla tubaleti daptı" dedin. Ve yine ağzımı beş karış açık bıraktın:)))  

Kasım 07, 2009

ALIŞVERİŞ YAPTIK...



Bugün senin için yeni ciciler aldık. (mor bir hırka, gri bir kadife şort, mor ugg’lar (bu yıl bu çizmeler çok moda yıllar sonra bu çirkin çizmeleri görüp ne düşünürsün bilemiyorum ama senin için de bi tane edindik:))), kaz tüyü beyaz bir yelek, gri uzun çok cool bir hırka. İmage Maker’ın halan Güliz Şen. Hepsini o kombinlemiş senin için. Mağazada kıyafetleri giydikten sonra kıvırtarak catwalk yürüyüşler yaptın, heryeri talan ettin, en çok da akabılara sevindin, herkesi gülümsettin. Tabi burda halanın mağazanın yöneticisi olmasının da payı vardı. İstediğin kadar karıştırdın mağazayı babanınmış gibi:)) 

Kasım 04, 2009

İHANET NOKTASI - DAN BROWN


Oldukça başarılı ve sürükleyici bir gerilim örneği. İçinde çok fazla bilimsel terim de bulunmasına rağmen, asla sıkmıyor. Sayfalar ilerledikçe merak duygusunu da attıran yazar hiç düşmeyen temposuyla son sayfaya kadar heyecan uyandırmayı başarmış.. Finali ise oldukça şaşırtıcı bir şekilde bağlanmış. Da Vinci'nin şifresini okumayıp sinemada izlemekle yetinmiştim. Ama bundan sonra Dan Brown'un sıkı takipçilerinden biri olacağım kesin.

Kasım 02, 2009

KİTAP KURDU


Yağmurlu ve kasvetli bir haftasonuydu. Bol bol camdan baktık, oyun oynadık, resim yaptık. Resmen çöp adam yapıyorsun. Kolları ve bacakları hariç. Kafası, gövdesi, gözleri, ağzı burnu hepsi yerli yerinde:)

Defter, kalemle oynamayı çok seviyorsun. Çantana doldurup hadi ben okula diyorsun:) Babanen de Allah zihin açıklığı versi kızım diyor. Sen "amin" demeyi ihmal etmiyorsun:) Onu nerden öğrendiysen artık:)

Bu okul aşkın umarım devam eder. Ben de çok severdim okulu hatırlıyorum. 5 yaşındayken baba ben okula gidicem diye günlerce ağlamıştım. Okuma yazmayı komşunun okula giden benden 3-4 yaş büyük kızlarıyla oynaya oynaya onları seyrederek kendim öğrenmiştim. Okula başladığımda okuma yazma biliyordum. Okula başladığım gün herkes ağlıyor, ben sevinçten deli oluyordum. Ve onların ağlamalarına anlam veremiyordum oysa ki onların en mutlu günleri değilmiydi o gün:)) Diyeceğim o ki bebeğim okuma aşkı geni diye bişey varsa umarım benden sana geçmiştir...