Günler geçiyor ve sen büyümeye devam ediyorsun. Hayat acısıyla tatlısıyla akıyor işte kendi bildiği şekilde. Bütün kontrolün bizim elimizde olduğu gibi saçma bir fikirle, biz se devam ediyoruz payımıza düşeni yaşamaya hayatta. Büyüyor olman korkutsa da beni içten içe, aslında seviyorum bu değişimi izlemeyi. Günlerle birlikte değişen tavırlarını, sözcükleri söyleyiş biçiminin değişmesini.
İki akşam önce ilk kez rüyanı anlattın bana. Hem de ben sormadan kendi kendine. Rüyanda ikimiz otobüse binmişiz, sonra ordan çöpün içine düşmüşüz, sonra hem ağlamışız hem gülmüşüz:)) Gerçekten gördün mü yoksa uydurdun mu bunu hiç bir zaman öğrenemeyecek olsam da çok heyecanlandım bütün ilklerinde olduğu gibi.
Eylül 20, 2010
Ağustos 17, 2010
YAVRUKUŞ 3 YAŞINDA
3 koca yıl bu kadar hızlı, bu kadar yavaş nasıl geçer. Çelişkilerle dolu aklım. Milyonlarca anı parçacığı var belleğimde. Bazen neden daha sık yazmıyorum diye çok kızıyorum kendime. Çünkü geriye dönük yazdıklarımı okumak o tarihteki hissiyatımı görmek çok eğlendiriyor beni. Artık yanımda yürüyen küçük bir kızsın sen. Bebeklikten tam anlamıyla çıktığın yıl olarak bile ilan edebiliriz şu zamanı. Artık ne dediğimizi anlıyor, daha bir mantık çerçevesinde yapıyorsun yapacaklarını. Ama bazen ne desek de dinletemiyoruz kendimizi o ayrı:))
Mutlusun ki benim için en önemli olan kısım bu. Zaman zaman hastalanıyorsun da her çocuğun olduğu gibi. Maksimum titresek de üstüne yine de küçük kazalardan koruyamıyoruz seni bazen. O zaman ne kadar üzüldüğümü, kafamı nasıl duvara duvara çarpmak istediğimi görmemeni tercih ediyorum.
Oyuncusun ve komiksin. Tıpkı bir kedi gibi. Kendini sevdirmeyi öyle güzel beceriyorsun ki. Taklitçisin de aynı zamanda. Müthiş bir yetenek görüyorum sende bu konuda:) Dalga geçiyorsun resmen herşeyle. Bu halini de çok seviyorum. Hayatla dalga geçebilen insanlara, onu çok da ciddiye almayanlara o kadar özendim ki ömrüm boyunca. Kimbilir belki sen tam da onlardan biri olursun. Her daim gülmeyi başarabilen, insanların kendini yanında mutlu hissettiği, yaydığı enerjiyle günü aydınlatan insanlardan.
Öğrenme hızın her daim beni dehşete düşürüyor. Hiç olmadık cümleler kurman. Mesela dün akşam kapı çaldı. Baban gelmişti. Sen bana: "kalk kapıyı aç anne, babanemin oğlu geldi" dedin:)) Ben aklıma geldikçe güldüm:)) İşte bunun gibi komik ve tatlı anılar. Aklımı onlarla doldurmak ve hiç bir tanesini bile unutmak istemiyorum.
İşte bir tanem sen tam da bugün, tam da üç yaşında bir küçük kız oluverdin. Üç koca yılın nasıl geçtiğine aklım ermiyor evet. Dahası üç koca yıl önce ben ne yapıyormuşum, zaman nasıl geçiyormuş; evde senin küçük adımların olmadan, orda burda ayaklarıma oyuncakların batmadan, odalarında senin kokun olmadan o ev nasıl çekiliyormuş. Düşünüyorum. Ve hayat böyle mucizelerle dolu olduğu için şükrediyorum içimden gizlice. Ve anne olduğum, olabildiğim için. Seni içimde taşıdığım o büyülü süreçten sonra, asıl büyülü olanın seni büyütürken olduğunu görebildiğim için o kadar şanslıyım ki. Üçüncü yaşın kutlu olsun bebeğim. Anneciğin seni çok seviyor. Bir insanı nasıl bu kadar çok sevdiğine şaşırarak, hergün artarak...
Mutlusun ki benim için en önemli olan kısım bu. Zaman zaman hastalanıyorsun da her çocuğun olduğu gibi. Maksimum titresek de üstüne yine de küçük kazalardan koruyamıyoruz seni bazen. O zaman ne kadar üzüldüğümü, kafamı nasıl duvara duvara çarpmak istediğimi görmemeni tercih ediyorum.
Oyuncusun ve komiksin. Tıpkı bir kedi gibi. Kendini sevdirmeyi öyle güzel beceriyorsun ki. Taklitçisin de aynı zamanda. Müthiş bir yetenek görüyorum sende bu konuda:) Dalga geçiyorsun resmen herşeyle. Bu halini de çok seviyorum. Hayatla dalga geçebilen insanlara, onu çok da ciddiye almayanlara o kadar özendim ki ömrüm boyunca. Kimbilir belki sen tam da onlardan biri olursun. Her daim gülmeyi başarabilen, insanların kendini yanında mutlu hissettiği, yaydığı enerjiyle günü aydınlatan insanlardan.
Öğrenme hızın her daim beni dehşete düşürüyor. Hiç olmadık cümleler kurman. Mesela dün akşam kapı çaldı. Baban gelmişti. Sen bana: "kalk kapıyı aç anne, babanemin oğlu geldi" dedin:)) Ben aklıma geldikçe güldüm:)) İşte bunun gibi komik ve tatlı anılar. Aklımı onlarla doldurmak ve hiç bir tanesini bile unutmak istemiyorum.
İşte bir tanem sen tam da bugün, tam da üç yaşında bir küçük kız oluverdin. Üç koca yılın nasıl geçtiğine aklım ermiyor evet. Dahası üç koca yıl önce ben ne yapıyormuşum, zaman nasıl geçiyormuş; evde senin küçük adımların olmadan, orda burda ayaklarıma oyuncakların batmadan, odalarında senin kokun olmadan o ev nasıl çekiliyormuş. Düşünüyorum. Ve hayat böyle mucizelerle dolu olduğu için şükrediyorum içimden gizlice. Ve anne olduğum, olabildiğim için. Seni içimde taşıdığım o büyülü süreçten sonra, asıl büyülü olanın seni büyütürken olduğunu görebildiğim için o kadar şanslıyım ki. Üçüncü yaşın kutlu olsun bebeğim. Anneciğin seni çok seviyor. Bir insanı nasıl bu kadar çok sevdiğine şaşırarak, hergün artarak...
Temmuz 21, 2010
TATİL DÖNÜŞÜ
Sonunda aylardır hayalini kurduğum birlikte ilk tatilimizi gerçekleştirdik hatta dönüp sıkıcı ofis günlerine başladık bile.
Hayallerimin bir nebze de olsa suya düştüğünü söylemem gerek yalnız. Çünkü sen bizim kadar eğlenmedin bu tatilden ne yazıkki. Evden ilk kez bu kadar uzakta oluşundu 10 aylıkken olan tatilini saymazsak. Evi çok özledin sürekli evime götürün beni diye sayıkladın. İlk üç gün denizle de yıldızın barışmadı. Ancak tatilimizin üçüncü günü etraftaki çocukları da görmenin etkisiyle benimle birlikte denize girdin. Baban bu yaz yüzersin diye düşünüyordu ama hayalleri seneye kaldı maalesef:)) İşte bu olumsuzlukların dışında çok eğlenceli bir tatil geçirdik bebeğim. Sen kumlarla oynamayı denizde oynamaktan daha çok sevdin bol bol oynadın kovalarınla. Maksimum seviyede güneşten korumayı başardık seni yine bembeyaz döndün İstanbul'a:))
Haziran 15, 2010
ECEM KIZ GELDİ....
Ecem kız 12 Haziran 2010 tarihinde katıldı aramıza. Hem de hiç hesapta yokken. Filmlere taş çıkartacak kadar heyecanlı bir şekilde, yüreğimizi ağzımıza getirerek. İşte aşağıda okuyacaklarınız onun doğum hikayesidir.
Günlerden cumartesi çok ama çok sıcak bir gün. İnsanı "yaz gelsin yaz gelsin" diye bütün kış söylendiğine pişman edirtecek kadar:) Uzun zamandır kanka buluşması gerçekleştirememişiz ve çok özlemişiz birbirimizi:) Özlem'de buluşmaya karar verdik. Halkalı bizim eve ve dolayısıyla hastaneye oldukça uzak bir mesafe. Buna rağmen düştük Halkalı yollarına:) Özgecim günlerini doldurmuş eli kulağında son derece hamile. 39 hafta tamamlanmış bebek heran gelebilir. Bütün yol boyunca konuştuk. İçine mi doğdu, yoksa Ecem'i kendisi mi çağırdı bilmiyorum ama sürekli "ya bugün doğurursam, gitmesemiydik, ay eve de çok uzak, yok hastaneye yetişemeyiz, ay taksi bulmamız da zor olur, ay galiba bana bişey oluyo" diye diye yolu tamamladık. Hareketleriyle beni de evhamlandırmayı başardı. Ona açık vermemeye çalışıyorum ama ben de paniğin önde gideni bi kişilik olarak üç buçuk atıyorum. Kocalarımızın gitmeyin dediklerini ayrıca söylememe gerek yok sanırım:)
Özlem'in evine vardık sağsalim. Dediğim gibi çok sıcaktı ve uzun yolculuk çok zor oldu her ikimiz için de. Biraz oturduk yemek yedik. Ve aniden Özge'nin suyu geldi. Ondan sonrası ise bir panik ve kaos hali. Taksiyi aramamız taksinin bir türlü gelmek bilmemesi. Apar topar aşağı inişimiz. Sonra komşulardan birinin sevabına:) bizi arabasına alıp hastaneye yetiştirişi. Üstelik şoför acemiydi ve sağ şeritten yavaş yavaş kullandı arabayı:)) Aynı filmlerdeki gibi o kadar hızlı gelişti ki herşey.
Hastaneye varınca Özge'yi nst'ye bağladılar ve yaklaşık 20 dk sonra da doğumhaneye aldılar. Hayatımda ilk defa tanık olduğum normal doğum hadisesi kendi doğumumu bile gölgede bıraktı. Çok ama çok heyecan vericiydi. Yaklaşık iki saat sonunda kızımız dünyaya gözlerini açtı. Bembeyaz, kıvırcık saçlı bir prenses kendisi. Özgenin kucağına verdikleri anı ise hiç unutmayacağım. Hayat o kadar ilginç ki. Nerden bilirdim 1998 yılının yine sıcak bir yaz gününde, yeni kayıt olduğumuz lisenin formalarını almak için arka arkaya sıra beklediğimiz, "saçlarını ne kadar ilginç yapmış" diye düşündüğüm, bahçıvanlı kara kızın, hayatının en önemli anına tanıklık edeceğimi.
Umarım çook tatlı ve upuzun bir hayatın olur kızımın en yeni kankası. Hoşgeldin Ecem Bebek...
Günlerden cumartesi çok ama çok sıcak bir gün. İnsanı "yaz gelsin yaz gelsin" diye bütün kış söylendiğine pişman edirtecek kadar:) Uzun zamandır kanka buluşması gerçekleştirememişiz ve çok özlemişiz birbirimizi:) Özlem'de buluşmaya karar verdik. Halkalı bizim eve ve dolayısıyla hastaneye oldukça uzak bir mesafe. Buna rağmen düştük Halkalı yollarına:) Özgecim günlerini doldurmuş eli kulağında son derece hamile. 39 hafta tamamlanmış bebek heran gelebilir. Bütün yol boyunca konuştuk. İçine mi doğdu, yoksa Ecem'i kendisi mi çağırdı bilmiyorum ama sürekli "ya bugün doğurursam, gitmesemiydik, ay eve de çok uzak, yok hastaneye yetişemeyiz, ay taksi bulmamız da zor olur, ay galiba bana bişey oluyo" diye diye yolu tamamladık. Hareketleriyle beni de evhamlandırmayı başardı. Ona açık vermemeye çalışıyorum ama ben de paniğin önde gideni bi kişilik olarak üç buçuk atıyorum. Kocalarımızın gitmeyin dediklerini ayrıca söylememe gerek yok sanırım:)
Özlem'in evine vardık sağsalim. Dediğim gibi çok sıcaktı ve uzun yolculuk çok zor oldu her ikimiz için de. Biraz oturduk yemek yedik. Ve aniden Özge'nin suyu geldi. Ondan sonrası ise bir panik ve kaos hali. Taksiyi aramamız taksinin bir türlü gelmek bilmemesi. Apar topar aşağı inişimiz. Sonra komşulardan birinin sevabına:) bizi arabasına alıp hastaneye yetiştirişi. Üstelik şoför acemiydi ve sağ şeritten yavaş yavaş kullandı arabayı:)) Aynı filmlerdeki gibi o kadar hızlı gelişti ki herşey.
Hastaneye varınca Özge'yi nst'ye bağladılar ve yaklaşık 20 dk sonra da doğumhaneye aldılar. Hayatımda ilk defa tanık olduğum normal doğum hadisesi kendi doğumumu bile gölgede bıraktı. Çok ama çok heyecan vericiydi. Yaklaşık iki saat sonunda kızımız dünyaya gözlerini açtı. Bembeyaz, kıvırcık saçlı bir prenses kendisi. Özgenin kucağına verdikleri anı ise hiç unutmayacağım. Hayat o kadar ilginç ki. Nerden bilirdim 1998 yılının yine sıcak bir yaz gününde, yeni kayıt olduğumuz lisenin formalarını almak için arka arkaya sıra beklediğimiz, "saçlarını ne kadar ilginç yapmış" diye düşündüğüm, bahçıvanlı kara kızın, hayatının en önemli anına tanıklık edeceğimi.
Umarım çook tatlı ve upuzun bir hayatın olur kızımın en yeni kankası. Hoşgeldin Ecem Bebek...
Haziran 05, 2010
ELVEDA HUGGIESS...
Evettt bugünü tarihe altın harflerle yazıyorum ve büyük bir gururla da söylüyorum kii bugün senin bez bağlamanın son günüydü bebeğim. 2007 Ağustosunda bağlamaya başladığımız bezinden bugün itibariyle kur-tul-dun.
Aslında kabul bu konuda biraz geç kaldık. Tembel annenin sürekli ertelemesi ve nedendir bilinmez gözünde 15678 kat büyütmesi yüzünden şimdiye kadar bekledik. Aslında sen dünden hazırmışsın. Sadece bir gün sürdü. Sana güzel güzel anlattım en başında. Bir kez kaza yaşadık. İkinci de söyledin. Ben bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim.
Aslında kabul bu konuda biraz geç kaldık. Tembel annenin sürekli ertelemesi ve nedendir bilinmez gözünde 15678 kat büyütmesi yüzünden şimdiye kadar bekledik. Aslında sen dünden hazırmışsın. Sadece bir gün sürdü. Sana güzel güzel anlattım en başında. Bir kez kaza yaşadık. İkinci de söyledin. Ben bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim.
Haziran 03, 2010
GÜNEŞLİ VE EVCİLİKLİ GÜNLER
Haziran 1 oldu. Ve aniden geliverdi yaz. Peşinden sımsıcak güneşi, rengarenk çiçekleri de sürükleyerek. Nasıl da özlemle aşkla beklendiğini bilerek, şımara şımara. Şimdi tatil için gün saymak kaldı geriye. Koca kış geçti de son günler geçmiyor sanki. İşte o geçmez dediğim günlerse seninle dolu, kimi zaman mutlu kimi zaman küçük kavgalarla geçiyor gidiyor işte. Bazen hayat akıyor da ben sadece arkasından bakıyor gibi hissediyorum kendimi.
Oyunlar kuruyor, kimin ne olacağına sen karar veriyorsun. Ben de hayatımın tatlı yönetmenine itaat ediyorum büyük bir zevkle:)) Bu aralar favori rolün anne olmak. Ben de senin çocuğun oluyorum. Çoğunlukla benim verdiğim tepkilerin aynısını sergiliyorsun muhteşem oyunculuk kabiliyetinle:) Nerelerde yanlış yaptığımı görmem açısından büyük bir şans aslında. Aynı oyunu 14876 kez tekrar etmesek daha güzel olacak gerçi ama:))
Doktorculuk oynamayı da çok seviyorsun. Güneş gözlüklerini takmadan asla muayene etmiyorsun ama, doktor teyzesin ya gözlerin pek iyi görmüyormuş söylediğin kadarıyla:))
Ne diyim küçücüğüm seninle evcilik oynamak da varmış kaderde. Oysa kendi oyunlarımın kahramanı olduğum, karakterlere kendim karar verdiğim günler dün gibi. Sanki oyundan sıkılmış da küçük bir sandviç arası vermiş gibiyim. Sahi kuşum sen ne zaman dahil oldun benim oyunuma??
Seni seviyorum en tatlı evcilik arkadaşım.
Oyunlar kuruyor, kimin ne olacağına sen karar veriyorsun. Ben de hayatımın tatlı yönetmenine itaat ediyorum büyük bir zevkle:)) Bu aralar favori rolün anne olmak. Ben de senin çocuğun oluyorum. Çoğunlukla benim verdiğim tepkilerin aynısını sergiliyorsun muhteşem oyunculuk kabiliyetinle:) Nerelerde yanlış yaptığımı görmem açısından büyük bir şans aslında. Aynı oyunu 14876 kez tekrar etmesek daha güzel olacak gerçi ama:))
Doktorculuk oynamayı da çok seviyorsun. Güneş gözlüklerini takmadan asla muayene etmiyorsun ama, doktor teyzesin ya gözlerin pek iyi görmüyormuş söylediğin kadarıyla:))
Ne diyim küçücüğüm seninle evcilik oynamak da varmış kaderde. Oysa kendi oyunlarımın kahramanı olduğum, karakterlere kendim karar verdiğim günler dün gibi. Sanki oyundan sıkılmış da küçük bir sandviç arası vermiş gibiyim. Sahi kuşum sen ne zaman dahil oldun benim oyunuma??
Seni seviyorum en tatlı evcilik arkadaşım.
Mayıs 17, 2010
EYLÜL 33 AYLIK
Hastalıkla geçen bir aydı bizim için. Öyle ki doğduğundan beri hiç bu kadar hasta olmamıştın desem yeri var. Hala da devam ediyor hain öksürük üstelik. Seni kusturuyor hem de çok fena.
Bunun dışında ise sen her zamanki tatlı Eylülümsün benim. Bizi taklit ede ede hayatı öğrenen, her gün yeni yepyeni şeyler katan küçücük hayatına. Yaz geliyor ve ben dopdolu bir yaz tatili hayali kuruyorum seninle. Bu yaz seninle birlikte denize gireceğimiz ilk yaz olacak. Seninle şıp şıp denizde, vıcık vıcık kumda saatlerce oyun oynamak istiyorum. Çok heyecanlanıyorum bir bilsen.
Nice 33 aylar olsun. Seni çok seviyorum...
Bunun dışında ise sen her zamanki tatlı Eylülümsün benim. Bizi taklit ede ede hayatı öğrenen, her gün yeni yepyeni şeyler katan küçücük hayatına. Yaz geliyor ve ben dopdolu bir yaz tatili hayali kuruyorum seninle. Bu yaz seninle birlikte denize gireceğimiz ilk yaz olacak. Seninle şıp şıp denizde, vıcık vıcık kumda saatlerce oyun oynamak istiyorum. Çok heyecanlanıyorum bir bilsen.
Nice 33 aylar olsun. Seni çok seviyorum...
Mayıs 12, 2010
ANILAR
1- Parktayız. Sen çimenlerin üzerine doğru yürüdün ve "hadi telefonunu çıkar beni resim çek imyeenn" diye buyurdun. Malesef telefonum yanımda değildi. Ben de "Aaa evde kalmış üzgünüm dedim" Sen:
- Ehh İmyenn ehhh beni sinil etme, niye evde bıraktın...
2- Evdeyiz. Tv'de reklamlar var. Bakugan diye bi çizgi film moda şu sıralar. İşte gazete onunla ilgili bişeyler verecekmiş. Sen reklamı gördün ve:
- Annee ben Bakuganı seyrediyorum hergün.
3- Yine evdeyiz. Baban bacağım ağrıyo imrencim masaj yapar mısın biraz dedi. Ben de bacağını ovmaya başladım. Sen koşarak yanımıza geldin ve beni itekleyerek:
- Sen çekil bilmiyosun masaj dapmayı ben daparım.
4- Şiddetli ve öksürüklü bir grip geçirdiğim sıra. Öksürüyorum. Sen:
- İmyeen ben sana dondurma yeme diyorum, yiyosun sonra öksürüyosun. Hiç sözümü dinlemiyosun...
Başka birgün yine öksürdüğümde
- Kesicem ben o öksürüğü, git öksürük git bırak annemi.
5- Beni artık tamamem İmyen diye çağırmaya başladın. Ben de geçen gün bana neden anne demiyosun artık Eylülcüm bana lütfen anne de dedim. Sen:
- Zaten anne diyorum sana İmyeennn:))
6-İşte gelmişim yorgunum. Sen markete gidelim diye tutturdun. Ne yapıcaz markette Eylül dedim. Sen:
- Çileğimiz bitti İmyeen, yedim hepsini çilek almamız lazım...
7- Evcilik oynuyoruz. Sen annesin bense bebeklerine bakıyorum, anneanne ya da bakıcı olabilirim tam çıkartamadım:)) Sen
- Ben şimdi pazara gidiyorum. Bişeyler alıp gelicem dedin.
Sonra gittin holden alıyomuş gibi yaptın geldin. Sonra bana vermeye başladın, elma aldım çocuklara elma ver. Ben bebeklere elma veriyorum. Sonra çilek de aldım dedin çilek veriyorum. Sonra bezelye aldım dedin. Ben bebeklerin ağzına bezelye vermeye başladım ve sen:
- İmyenn napıyosun onları pişirmen lazım çiğ çiğ olmazzz.
Ve bunun gibi bir sürü tatlı, bana kahkahalar attıran anı parçacıkları. Keşke hiçbirini unutmasam ve hep sık sık yazsam buraya.
- Ehh İmyenn ehhh beni sinil etme, niye evde bıraktın...
2- Evdeyiz. Tv'de reklamlar var. Bakugan diye bi çizgi film moda şu sıralar. İşte gazete onunla ilgili bişeyler verecekmiş. Sen reklamı gördün ve:
- Annee ben Bakuganı seyrediyorum hergün.
3- Yine evdeyiz. Baban bacağım ağrıyo imrencim masaj yapar mısın biraz dedi. Ben de bacağını ovmaya başladım. Sen koşarak yanımıza geldin ve beni itekleyerek:
- Sen çekil bilmiyosun masaj dapmayı ben daparım.
4- Şiddetli ve öksürüklü bir grip geçirdiğim sıra. Öksürüyorum. Sen:
- İmyeen ben sana dondurma yeme diyorum, yiyosun sonra öksürüyosun. Hiç sözümü dinlemiyosun...
Başka birgün yine öksürdüğümde
- Kesicem ben o öksürüğü, git öksürük git bırak annemi.
5- Beni artık tamamem İmyen diye çağırmaya başladın. Ben de geçen gün bana neden anne demiyosun artık Eylülcüm bana lütfen anne de dedim. Sen:
- Zaten anne diyorum sana İmyeennn:))
6-İşte gelmişim yorgunum. Sen markete gidelim diye tutturdun. Ne yapıcaz markette Eylül dedim. Sen:
- Çileğimiz bitti İmyeen, yedim hepsini çilek almamız lazım...
7- Evcilik oynuyoruz. Sen annesin bense bebeklerine bakıyorum, anneanne ya da bakıcı olabilirim tam çıkartamadım:)) Sen
- Ben şimdi pazara gidiyorum. Bişeyler alıp gelicem dedin.
Sonra gittin holden alıyomuş gibi yaptın geldin. Sonra bana vermeye başladın, elma aldım çocuklara elma ver. Ben bebeklere elma veriyorum. Sonra çilek de aldım dedin çilek veriyorum. Sonra bezelye aldım dedin. Ben bebeklerin ağzına bezelye vermeye başladım ve sen:
- İmyenn napıyosun onları pişirmen lazım çiğ çiğ olmazzz.
Ve bunun gibi bir sürü tatlı, bana kahkahalar attıran anı parçacıkları. Keşke hiçbirini unutmasam ve hep sık sık yazsam buraya.
Mayıs 10, 2010
DAYIMIZ DÖNDÜ
Sonunda dayıcığımıza sağ salim kavuştuk. Asker dayımız askerliğini bitirdi ve döndü. Çok mutluyuz.
Nisan 28, 2010
HAMARAT EYLÜŞ
Dün akşam bezelye ayıkladık seninle. Beni kapıda görür görmez annecimmm bezelye ayıklayalım mı dedin. Ben de bu kadar hevesli bir isteği geri çevirmedim tabiki. Çok seviyorsun bezelye ayıklamayı nerderye 18 aylıktan beri hem de:)) Bi ara şaşırıp bezelyelerle oyun oynamaya başladın. Eylül beni dinler misin dedim. Senden gelen cevap
- Dinleyemem üzgünüm:))
Bu aralar bu üzgünüm lafına takmış durumdasın. Tatlı cümlelerinde kullanmaya bayılıyorsun. Unutmamak için yazmak istedim.
- Dinleyemem üzgünüm:))
Bu aralar bu üzgünüm lafına takmış durumdasın. Tatlı cümlelerinde kullanmaya bayılıyorsun. Unutmamak için yazmak istedim.
Nisan 17, 2010
EYLÜL 32 AYLIK
32 aylık koca bir ablasın artık, kardeş fikrinden hala hoşlanmayan.
Günler o kadar hızla geçiyor ki. Sanki bir kasırgaya tutulmuş gibiyiz. Pazartesi günü başlayan hafta bir çırpıda göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Bi bakmışız hafta sonu gelmiş bile. Tabi bütün bunlara işyerindeki yoğunluk da ekleniyor ve bu doğrultuda çoğu şey yazamadan uçup gidiyor aklımdan. O kadar ilginç cümleler kuruyosun ve hepsi o kadar tatlı ki. Ne zaman konuşacak diye beklediğim günler rüya gibi. Sanki sen hep konuşuyordun. Doğduğundan beri hem de.
Artık hafta sonunun bilincine de varmaya başladın yavaş yavaş. Cumartesi sabahı benim işe gitmediğimi görünce çok mutlu oluyorsun. Annem gitmemiş burdaymış diyorsun. Bol bol miskinlik yapıyoruz seninle. Yatakta çizgi film izliyoruz. Zıplıyoruz kuduruyoruz. Sonra senin kahvaltı serüvenin başlıyor. Bayağı zorlu geçen bu mücadeleyi kazanan ben olursam çok mutlu oluyorum. Baban yarım gün çalıştığı için öğleden sonra da o katılıyor bize. Hafta sonlarımız artık senin isteklerine göre şekillenir oldu. Alışveriş merkezlerine gidiyoruz jetonlu oyuncaklara binmeye bayılıyorsun. Havalar ısınınca açık havada gezmek de çok zevkli olacak inanıyorum. Hem park sezonunu da açmış olduk. Hava güzel oldukça çıkıyoruz.
Huysuzluğun büyük ölçüde azaldı. Geçen ay çok zorlamıştın bizi. Ama bu ay maşallahın var. Söz dinleyen uysal kuzu oldun yine. Arada sapıttığın oluyor ama o kadarını da mazur görüyoruz artık:)
Dün akşam çok hoşuma giden bir cümle sarfettin yine. Saçını taradın. Aynaya baktın. Sonra koşa koşa babanenin yanına gittin. Babane bak annem gibi oldum çok güzel oldum dedin:)) Demek ki kızım beni güzel buluyor bana benzemek istiyor diye sırıttım kendime kendime uzun bir süre.
Yaz geliyor ve ben senin de içinde olduğun bir yaz tatilinin hayalini bile kurmaya bayılıyorum.
Seni çok seviyorum eylüşkomm nice 32 aylara...
Nisan 01, 2010
İLK GÖZ MUAYENESİ
Bugün ilk kez göz muayenesi oldun Dünya Göz Hastanesinde. Ne zamandır ertelediğim bi konuydu. Gözünde çıkan arpacık da bahane oldu ve gittik. Göz numaranda bir problem yok çok şükür. Astigmatın da yok ki ben en çok ondan korkuyodum bende olduğu için kalıtsal olarak sende olma riski varmış çünkü. Neyse ki problem yokmuş içim rahatladı. Arpacık için de merhem verdi ve sıcak su kompresi önerdi. 2-3 ay içinde geçmezse cerrahi operasyon gerekebilirmiş. İnşallah geçer kendi kendine.
Mart 26, 2010
UNUTMAMAK İÇİN
Yaklaşık bir aydır telefonda da sohbet etmeye başladık seninle. Önceleri sadece dinlemekle yetiniyordun. Ama artık uzun uzun sohbet ediyorsun benimle. Gün içinde olanları anlatıyorsun tek tek. Hafızanın oldukça güçlü olduğunu da belirtmeliyim. Maşallah biz unutsak bile sen hiç bir detayı unutmuyorsun:)) Dün akşam iş çıkışına yakın yine telefonda konuştuk. Ve bana ilk defa çabuk gel annecim koşa koşa gel dedin. Bilmiyorum belki gerçekten özledin belki laf olsun diye söyledin. Ama beni çok mutlu ettin.
Mart 22, 2010
BİR ANI
Dün bir mağazaya girdik. Ben trençkot denerken sen de babanla beni bekliyordunuz. Satış elemanı kız hamileymiş. Ben farketmedim. Zaten lensim batıyodu gözüm acıyodu ama bi yandan da alışveriş yapmaktan geri kalmıyorum neyse:)) Kız bak burda küçük bi bebek var aynı senin gibi dedi. Sen:
- Ebet. Özge teyzemin de bebeği var karnında. (sanki çoook doğal birşeymiş gibi) Sonra da anlatmaya devam ettin
- O beni kucağına almıyo bebek var çünkü karnında. Ama annemin karnında bebek yok:)
- Ebet. Özge teyzemin de bebeği var karnında. (sanki çoook doğal birşeymiş gibi) Sonra da anlatmaya devam ettin
- O beni kucağına almıyo bebek var çünkü karnında. Ama annemin karnında bebek yok:)
Mart 17, 2010
EYLÜL 31 AYLIK
Bebeğim bugün itibariyle 31 aylıksın artık. Otuzlu sayılara da giriş yapmış olduk böylece. Hayatı keşfetmeye o kadar meraklısın ki. Sürekli soru sorar oldun. Bu kim bu ne renk gibi. Yalnız şunu da belirtmem gerekir ki hayatının doğumundan itibaren en zor ayını yaşattın bize bu ay. O kadar zordun ki. Herşeye itiraz eden, sırf gıcıklık olsun diye söylediğimizin tersini söyleyen, sürekli ağlayan mızmızlanan küçük bir cadıya dönüştün. Çok kavga ettik bu ay seninle. Sonrasında benim sıkça pişmanlığın dipsiz kuyularına girdiğim birçok küçük münakaşa yaşadık. Her seferinden kazanan sen, sinirleri harap olan ben oldum nedense:)
Üstüne bu ay ikimiz ve ardından babaannen üstüste hasta olduk. Bağırsak enfeksiyonuymuş. Hastalığın varolan mızmızlığını bir katmer daha arttırdı duble terrible oldun:)) Şu tarz diyaloglar sıkça tekrarlandı aramızda:
Eylül: Anne bana su verir misin?
Anne mutfağa gider biberona su koyar.
Eylül: Hayırrrrr ben bardakta içmek istiyorum.
Anne biberondaki suyu bardağa döker
Eylül: Ağlamaya başlar ben biberonda içecektim diye
Anne fıttıırrrrr:))
Ve buna benzer diyaloglar günün muhtelif saatlerinde birçok kez tekrarlanır.
Mızmızlık yapmaktan sıkıldığın günlerde yine benim tatlı şeker eylülümdün. Oyunlar oynadık seninle fırsat bulabildikçe, resimler yaptık. Halaların şemsiye üstüne yağmur çizmeyi öğretmiş sana. Bu ay ki favori resim figürün oydu.
Havalar bir türlü düzelmedi. Hala kapalı ve soğuk. Çok fazla dışarı çıkamıyoruz bu yüzden. Havalar düzelince işten gelir gelmez her akşam seni parka götürmek gibi planlarım var bakalım.
Balığımız Şemsiye de iyi. Artık bize iyice alıştı. Yemini atar atmaz kapmaya başladı. Her gün yemini sen veriyorsun büyük bir ciddiyetle. Bazen bir tane daha verelim annecimm diye tutturman da olmasa çok güzel olacak:)
İştah konumuz ise hala muamma. Hala severek ve isteyerek yemek yediğin söylenemez. Binbir nazla niyazla. Niye böyle oldun bilmiyorum. En sevdiğin yemek şu sıralar makarna ve pilav. Hiç bir zaman geri çevirmiyosun.
Bahar geliyor yavaş yavaş pek belli etmese de:)) Ben se yazı iple çekiyorum çok güzel bir yaz bekliyor bizi hissediyorum. Seni çok seviyorum eylülüm nice 31 aylara.
Mart 01, 2010
GS-FB BASKET MAÇI
Cumartesi günü ilk basket maçı deneyiminden tam 8 ay sonra ikinci basket maçına da katılmış oldun. Hem de bir derbi maçına. Bu bir anlamda da ilk oldu senin için ilk derbi maçı deneyimi diyebiliriz:) Ezeli rakipler FB-GS derbisiydi söz konusu olan. Olay çıkması çok olası bi maç olduğundan götürüp götürmemek konusunda çok kararsız kaldık babanla. En sonunda benim ısrarlarım sonucunda seni de götürmeye karar verdik. Allahtan kavga falan çıkmadı. Sen de hiç sorun çıkarmadın uslu uslu izledin maçı. Maçtan 81-77 galip çıkınca da tadından yenmedi tabi ki:))
Şubat 17, 2010
EYLÜL 2,5 YAŞINDA
İki buçuk yaşındasın bugün. Sen benim yanıma geleli, ben senin güzel kokunu duyalı tam 2,5 yıl oldu bugün. 3. yaşına tam tamına 6 ay kaldı bugün. Ve sen bugünlerde hayatı ne kadar zorlaştırsan da, bazen kaçıp gitme isteği uyandırsan da. Seni benim yanıma koydukları, küçük burnunu göğsüme yasladığın o ilk gün aklıma geldikçe burnumun direğini sızlatan minik meleğimsin. Sensiz bir saniye bile nefes almayacığımı çok iyi biliyorum. Bundan sonra hayatımda vereceğim bütün kararlarda ilk önce senin güzel gözlerini düşünmem gerektiğini çok iyi biliyorum.
Öyle mutlu ol istiyorum ki. Kahkahasız tek bir günün bile geçmesin. Bu pek mümkün değil biliyorum ama mutsuzluklar, kalp kırıklıkları sana hiç uğramasın. Hep güzel sürprizler çıkarsın hayat karşına. Her kapı arkasında küçük gülücükler beklesin. Dünyanın en iyi kalpli insanları hep senin karşına çıksın. En güzel hediyeler senin için paketlensin. En tatlı öpücükler senin yanaklarına konsun. En renkli rüyaları sen gör. En tatlı uykulara sen dal. Hiç kararsızlık yaşama hayatında. Hiç dipsiz kuyulara girme. Hayat her daim pembe olsun senin için, tozbembe. Çok seviyorum seni. Bazen korkuyorum bir insanı bu kadar çok sevebilme halimden.
İki buçuk yaşın kutlu olsun meleğim. Seni çok seven annen...
Şubat 16, 2010
ŞEMSİYE
Onun adı Şemsiye. Ailemizin yeni üyesi ,Eylül'ün ilk evcil hayvanı kendisi. İsim annesi Eylül tabiiki. Gerçi önce Özge olsun dedi sonra Şemsiye olsun diye fikir değiştirdi:) Pet shopa birlikte gittik. İkimiz aldık eve getirdik. Biraz utangaç bir beta. Eylül gibi mamayla pek arası yok oldukça iştahsız. Benim bildiğim balıklar yemi atar atmaz havada kapar ama bu çok nazlı öyle hemen lüp diye yutmuyor. Fanusunu elimize alınca put gibi olduğu yerde kalıyor. Kendi haline bırakınca da ondan mutlusu yok yüzüyor işte ne kadar yüzebilirse. Ama çok tatlı. Çok seviyoruz biz onu ailece. Eylül de yanına gidip gidip bebekle konuşur gibi "balığımız şemsiyeeee nasılsın bugünn" diye konuşuyor onunla. Her gün yemini veriyor büyük bir zevkle. Umarım uzun bir süre bizimle birlikte yaşar Şemsiye Hanım. Cinsiyetini bilmiyoruz tabiki ben onun dişi olduğunu düşünüyorum nedense:))
Şubat 09, 2010
BALIKLI SOHBET
Dün akşam durduk yerde, üstelik evde balığımız falan da yokken böyle ilginç bir diyalog geçti aramızda. Nerden aklına geldiğine dair en ufak bir fikrim yok. Hayal gücün beni şaşırtmaya başladı desem.
E: Anneee balıklar benimle konuşuyo.
İ: Aaa nasıl konuşuyolar seninle balıklar.
E: Bana su veriiirr misinn diyolar.
İ: Gerçekten mi çok ilginç suyun içinde oldukları halde senden su istiyolar demek
E: Evet su istiyolar. İçicekler hepsini bitirecekler. Hiç kalmıycak bize.
İ: Hmm anladım. Sana balık alalım mı ister misin?
E: Ebet al yiycem ben onu.
İ: :)))))
E: Anneee balıklar benimle konuşuyo.
İ: Aaa nasıl konuşuyolar seninle balıklar.
E: Bana su veriiirr misinn diyolar.
İ: Gerçekten mi çok ilginç suyun içinde oldukları halde senden su istiyolar demek
E: Evet su istiyolar. İçicekler hepsini bitirecekler. Hiç kalmıycak bize.
İ: Hmm anladım. Sana balık alalım mı ister misin?
E: Ebet al yiycem ben onu.
İ: :)))))
Ocak 26, 2010
SONUNDA KAARRR
Sonunda yağdın kar. Küçük küçük başladın süzülmeye. İtiraf etmeliyim bu sefer pek heveslenmedim. Yana yana beklemedim. Yine kandıracağını düşündüm, göz kırpıp kaçacağını. Televizyonların bütün uyarılarına rağmen üstelik. Gayet soğukkanlıydım. Ama tuttun bu sefer beyaza boyadın heryeri. Küçük prenses de ilk kez tanışma şerefine nail oldu seninle.
Önce pencereden izledik seni ikimiz sarılarak hem de. "O yağmur değil değişikkkk" diye yorumlarda bulundu. Küçük burnunu pencereye dayadı "oo soğukmuş" dedi. Dışarı çıkmak aklına gelmedi. Teklif de etmedi. O gün öyle geçti senin nazlı süzülüşlerini izleyerek pencere arkasından.
Ertesi gün dışarı çıktık. Önceleri temkinliydi. "Anne ben bunu elime alıcam" diye önceden haber verdi. Sonra eline aldı inceledi. Ağzına sokmayı denemedi. Ufaktan kar topu da oynadık. Çok ama çok eğlendi. Tahmin ettiğimden fazla üstelik.
Yine gel olur mu? Bak bunu saymayız...
Ocak 21, 2010
ÇOK BİLMİŞ
Ben: Eylül hadi artık çok geç oldu doğru uykuya.
Eylül: Ben uyumam iştee bunu öğğğğreeennn.
Eylül: Ben uyumam iştee bunu öğğğğreeennn.
Ocak 17, 2010
EYLÜL 29 AYLIK
29. ayına merhaba meleğim. İki buçuk olman için bir ay kaldı sadece. Altı aylık olana kadar zaman hiç geçmedi sanki. O uykusuz geceler, emzirme savaşları. Yok süt geldi gelmedi. En sonunda acı gerçeği kabul edip kurtarıcımız Aptamile başlamamız. Sanki bir kasırgaya tutulmuş gibiydik. Yalnız ne zaman film koptu bende onu hatırlamıyorum işte. Sanki rüya gibi bütün o yaşananlar. Artık zamanın hızına yetişemiyorum. Yaptığın, söylediğin o kadar ilginç şey var ki. Kaydedemeden unutuyorum çoğu zaman. Yaptığın herşeyi yazmak, görmemişliğin dibine vurmak istiyorum.
Dün akşam halanla Cevahire geldiniz yine. Alışveriş arkadaşı olmuşsun halana. Ben işten çıkanca da buluşup eve birlikte döndük. Beni görünce anne biraz hava aldıkk dedin. Hem de en havalı halinle:)) Bütün aynalara bakıp saçlarını düzeltmeyi, her mağazada ayakkabı reyonuna koşup bana akabı alın diye tutturmayı da ihmal etmedin. Akabılar hala enn favori aksesuarların. Ama öyle rahatsız etekler, şortlar, sıkı çoraplar giymekten, kolye, bilezik, taç falan takmaktan hiç hoşlanmıyorsun. Ben de karar veremiyorum. Kokoş musun değil misin??:))
Konuşma işini bayağı ilerlettin. Hatta aştın diyebiliriz. Şimdi enteresan cümleler kurup bizi şaşırtmak en çok yaptığın. Geçen gün yemek yemen için sana ısrar ederken. “Aa anne sen de üstüme üstüme gelme” dedin bana. Ağzımı yine zor topladım. Ergen halini düşünmek beni korkutuyor:)
Bir de taklit yeteneğin var bahsetmek istediğim. Gözlem yeteneğin çok güçlü. İstediğin her şeyin ve herkesin taklidini yapabiliyorsun. Çok fazla mimik kullanıyorsun. Sahnedeymiş gibi eline geçirdiğin kumanda vb. aletleri mikrofon yapıp kendi bestelerini icra ediyorsun:) Tam bir aslan burcusun yani. Sahne insanı:)
Bu ay seni seviyorum demeye de başladın. Böyle söyleyerek beni nasıl mutlu ettiğini bir bilsen...
Senden duymayı en çok sevdiğim cümleler. “seni kok seviyom” ve “anne beni bağla” yani anne bana sarıl demek. Korktuğun zaman kullanıyorsun bu cümleyi. Öyle tatlı oluyorsun ki...
Nice 29 aylara bebeğim.
Seni çok seven annen...
Dün akşam halanla Cevahire geldiniz yine. Alışveriş arkadaşı olmuşsun halana. Ben işten çıkanca da buluşup eve birlikte döndük. Beni görünce anne biraz hava aldıkk dedin. Hem de en havalı halinle:)) Bütün aynalara bakıp saçlarını düzeltmeyi, her mağazada ayakkabı reyonuna koşup bana akabı alın diye tutturmayı da ihmal etmedin. Akabılar hala enn favori aksesuarların. Ama öyle rahatsız etekler, şortlar, sıkı çoraplar giymekten, kolye, bilezik, taç falan takmaktan hiç hoşlanmıyorsun. Ben de karar veremiyorum. Kokoş musun değil misin??:))
Konuşma işini bayağı ilerlettin. Hatta aştın diyebiliriz. Şimdi enteresan cümleler kurup bizi şaşırtmak en çok yaptığın. Geçen gün yemek yemen için sana ısrar ederken. “Aa anne sen de üstüme üstüme gelme” dedin bana. Ağzımı yine zor topladım. Ergen halini düşünmek beni korkutuyor:)
Bir de taklit yeteneğin var bahsetmek istediğim. Gözlem yeteneğin çok güçlü. İstediğin her şeyin ve herkesin taklidini yapabiliyorsun. Çok fazla mimik kullanıyorsun. Sahnedeymiş gibi eline geçirdiğin kumanda vb. aletleri mikrofon yapıp kendi bestelerini icra ediyorsun:) Tam bir aslan burcusun yani. Sahne insanı:)
Bu ay seni seviyorum demeye de başladın. Böyle söyleyerek beni nasıl mutlu ettiğini bir bilsen...
Senden duymayı en çok sevdiğim cümleler. “seni kok seviyom” ve “anne beni bağla” yani anne bana sarıl demek. Korktuğun zaman kullanıyorsun bu cümleyi. Öyle tatlı oluyorsun ki...
Nice 29 aylara bebeğim.
Seni çok seven annen...
Ocak 14, 2010
ÇEHOV'UN SIRRI- WANDA BANNOUR
Alışılmışın dışında bir biyografi örneği. Sıkıcı olmayan, hatta bir macera romanı gibi heyecanlı ilerleyen. Kitap bittikten sonra derhal Çehov'un bütün eserlerini okumalıyım etkisi yarattıyor. Ve tabi diğer bütün rus klasiklerini...
Ocak 11, 2010
BÜYÜMEK, ARKADAŞLIK VE AYRILIK ÜSTÜNE...
Cumartesi günü Defne'yi ziyarete gittik. Kızımız üç aylık oldu bile. Zaman su gibi geçiyor gerçekten. Geldikleri gün dün gibi kalıken hafızamızda onlar hızla büyümeye devam ediyorlar.
Diğer daimi kankalar Koray ve Egemen de katıldı.
Defne sürekli kucak istemesi de olmasa çok uyumlu bir tatlı melekti. Ellerini keşfetme telaşında.
Koray ve Egemen de sorun çıkartmadılar. Arada oyuncak paylaşamama krizleri de olmasa tam süper olacaktı:))
Sen ilk defa Defne'yle ilgilendin. "Anne bu tütüçükk, anne ben onu kok sevdim, ben onu öpücem" tarzı beni şaşırtan cümleler kurdun. Ellerini öptün, anakucağında salladın. O da bizimle gelsin mi diye sorunca "gelsin" dedin.
Arkadaşlarından ayrılmak istemedin. Egemen taksiden bizden önce inince dakikalarca ağladın Edemen de bize gelsin diye.
Bence bu ay ilk defa arkadaşlık duygusunun ne olduğunu kavrıyorsun, ve gözlemlediğim kadarıyla ayrılıklardan hiç hoşlanmıyorsun...
Umarım hayat canını sıkan ayrılıkları hiç yaşatmaz sana. Sevdiklerini her daim yanıbaşında bulursun.
Diğer daimi kankalar Koray ve Egemen de katıldı.
Defne sürekli kucak istemesi de olmasa çok uyumlu bir tatlı melekti. Ellerini keşfetme telaşında.
Koray ve Egemen de sorun çıkartmadılar. Arada oyuncak paylaşamama krizleri de olmasa tam süper olacaktı:))
Sen ilk defa Defne'yle ilgilendin. "Anne bu tütüçükk, anne ben onu kok sevdim, ben onu öpücem" tarzı beni şaşırtan cümleler kurdun. Ellerini öptün, anakucağında salladın. O da bizimle gelsin mi diye sorunca "gelsin" dedin.
Arkadaşlarından ayrılmak istemedin. Egemen taksiden bizden önce inince dakikalarca ağladın Edemen de bize gelsin diye.
Bence bu ay ilk defa arkadaşlık duygusunun ne olduğunu kavrıyorsun, ve gözlemlediğim kadarıyla ayrılıklardan hiç hoşlanmıyorsun...
Umarım hayat canını sıkan ayrılıkları hiç yaşatmaz sana. Sevdiklerini her daim yanıbaşında bulursun.
Ocak 08, 2010
DİZİ DİZİ İNCİLER
* Eylül koltuğun üzerinde kudurmaktadır. Annesi tarafından düşersin dikkatli ol diye uyarılır. Bunun üzerine Eylül:
- Anne ben burdan atlıycam haberin olsun:))
*Annesi Eylüle yemek yedirmek için kırk takla atmaktadır. En sonunda bir oyun uydurur. Eveeet Eyüllcümm şimdi üç diycem sen ağzını açacaksın ve on puan kazanacaksın. Evveeet on puan geliyorr.
Eylül:
- On puan gelmiyooor.:))
* Yaramaz ve mızmız olduğu bir gün bütün hünerlerini sergiler. Annenin cinleri tepesine fırlamıştır. Eylülü bir güzel fırçalar.
Eylül en masum süt dökmüş kedi tavrını takınır ve:
- Bidaha bana bağırma seni kok seviyom:))
* Baba yılbaşı akşamı için noel baba olmuştur. Kostümünü giyip odaya dalar.
Eylül birhayli korkar gözleri kocaman açılır ama bozuntuya vermez ve:
- Ben kokmuyom baba o baba:))
* Anneyle oyun oynarken anne çaktırmadan odadan ayrılıp diğer tarafa yönelir.
Eylül:
- Gel buraya hemen de nereye kaçtın:))
- Anne ben burdan atlıycam haberin olsun:))
*Annesi Eylüle yemek yedirmek için kırk takla atmaktadır. En sonunda bir oyun uydurur. Eveeet Eyüllcümm şimdi üç diycem sen ağzını açacaksın ve on puan kazanacaksın. Evveeet on puan geliyorr.
Eylül:
- On puan gelmiyooor.:))
* Yaramaz ve mızmız olduğu bir gün bütün hünerlerini sergiler. Annenin cinleri tepesine fırlamıştır. Eylülü bir güzel fırçalar.
Eylül en masum süt dökmüş kedi tavrını takınır ve:
- Bidaha bana bağırma seni kok seviyom:))
* Baba yılbaşı akşamı için noel baba olmuştur. Kostümünü giyip odaya dalar.
Eylül birhayli korkar gözleri kocaman açılır ama bozuntuya vermez ve:
- Ben kokmuyom baba o baba:))
* Anneyle oyun oynarken anne çaktırmadan odadan ayrılıp diğer tarafa yönelir.
Eylül:
- Gel buraya hemen de nereye kaçtın:))
Ocak 07, 2010
YILBAŞI AKŞAMI ANILARI
Evde geçirdiğiimiz ve çoook eğlendiğimiz bir yılbaşı akşamıydı. Senin de tahmin ettiğim kadarıyla ilk kez farkına vardığın bir yılbaşı akşamı oldu. Ev ahalisine ek olarak Gülçin teyzen bizimleydi. Bol yemeli, oynamalı sıcak bir akşamdı.
Saat tam 12'de pasta kestik. Pasta da çok güzeldi bu arada vişneli çikolatı ekşimsi:) Hamarat annenin kendini aştığını döktürdüğünü de belirteyim. Bir kaç küçük yardım dışında (bakma küçük dediğime en zorlarını babaannen yaptı yaprak sarma, kabak tatlısı gibi:)) masayı kendi elcağızlarımla donattım. Gecenin sonunda baban Soydan Baba oldu pardon noel baba:) Hepimize hediyeler dağıttı. Sen önce hafiften tırstın. Kendi kendini baba o baba korkmuyorum diye teskin ettin yine çok tatlıydın.
Bizimle birlikte sabah 3'e kadar oturma rekoru kırdın. Biz yatmadan sen de yatmayı şiddetle reddettin. Sanki sana otur diyen vardı:) Uykusuzluktan devrilmene rağmen asla uykunun olduğunu kabul etmedin ve kanının son damlasına kadar direndin:) Artık yalpalayarak yürümene dayanamayarak (vodka falan da içmemiştin oysa ki:)) yatmaya karar verdik. Sen de bir kaç dakika içinde fosurdamaya başlamıştın bile. Ertesi gün 11:30'a kadar uyuduğunu bilmem söylememe gerek var mı.
Velhasılkelam bebeğim bu yılbaşı gecesi unutulmaz anılarıma eklendi bile. Senin de ileride hatırlaman pek olası olmadığından anneciğin bu kutsal görevi üstlendi buraya bütün ayrıntılarıyla yazdı işteee.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





