Lilypie Third Birthday tickers

Aralık 30, 2009

HEY 2010!!!

Yaşama sevinci istiyorum senden, en çok da umut.

Sağlık istiyorum en bolundan. İyileştirici bir öpücük yaralanmış dizlere.

Beklenmedik sürprizler, bolca güneş.

Romantik yağmurlar istiyorum, pırıltılı sabahlar.

Çok çok sevgi istiyorum, azıcık şımartılmak.

Zaman istiyorum miniğimle daha çok geçirdiğim.

Eksi yedi kilo istiyorum, parlak saçlar.

Kitaplar istiyorum milyonlarca, içinde kaybolduğum her hikayede başkası olduğum.

Fotoğraf karaleri istiyorum, yaşlandığımda gülümseyerek bakacağım.

Sıcak kekler, kahve kokusu istiyorum sevdiklerimle paylaştığım.

Kocaman bir yemek masası istiyorum, üzerinde en lezzetli yemeklerin yendiği, en mutlu sohbetlerin yapıldığı.

Hediye paketleri istiyorum, üzeri mor kurdelalarla süslenmiş. Hem almak hem vermek için.

Uçmak istiyorum bilmediğim ülkelere, hep hayal ettiğim gibi. Ama hep geri dönmek sonra aynı huzura.

Heyecan istiyorum küçük çocuk kahkahasıyla.

Merak istiyorum yedi yaşındaki halimle.

Çiçekli bir balkon istiyorum, yemyeşil bir manzaraya açılan.

Rüzgarlı bir bahar günü istiyorum. Pencereler açık, tüllerin uçuştuğu.

Huzurlu melodiler istiyorum. O melodilere eşlik etmek.

Sabır istiyorum en ihtiyacım olduğu zamanlarda. Soğukkanlılık, olayları irdeleme gücü.

Hayaller istiyorum; hiç bitmeyen, rengi daima pembe.

O çok istediğim bisikleti de istiyorum evet. Ve upuzun ağaçlı bir yol, gözlerim kapalı yokuş aşağı sürdüğüm.

Yağmurdan sonra toprak kokusu istiyorum.

Kuş cıvıltıları da istiyorum yeni günü benimle selamlayan.

Maharetli eller istiyorum, çok lezzetli yemekler yapan.

Bitmeyen enerji istiyorum. En olmadık zamanlarda kutu kutu pense oynayacak gücü bulmak.

Annemin dizine yatıp yine masal dinlemek istiyorum. Ve o masallardan kopya çekip kızıma anlatmak.

Bak hala kar yağmadı, birazcık kar da yağdırsan hiç fena olmaz hani...

Aralık 24, 2009

4. YILDÖNÜMÜMÜZ KUTLU OLSUN...


Tam dört yıl önce bugün gelin oldum ben. Babasının "küçük gelin" diye çağırdığı, küçük kızının bu kadar erken yuvadan uçmasını hiç kabullenemediği.

Kendisi de beklemiyordu aslında bu kadar erken uçup gitmeyi. Üzerinde beyaz gelinlik, önünde koca bir bilinmezlik.

Küçüktü evet. Bir çok şeyden habersizdi. Aşkıyla beraber yaşamak, yaşlanmaktı tek dileği.

Küçük gelin büyüdü şimdi. Dört yıldır aynı güneşli sabahlara uyanmaktan o kadar mutlu ki...

Aşkım.. İyi ki tanıdım seni, iyi ki buldun beni... İyi ki uğraştın benim için, iyi ki uğraştık bir çok şey için. SENİ ÇOK SEVİYORUM... Sonsuza kadar hep aynı...

Aralık 17, 2009

Eylül 28 Aylık

Koca bir ay daha geçti işte. Havalar oldukça soğudu. Tam anlamıyla kışı yaşıyoruz. Hala kar yok. Oysa yağmasını öyle çok istiyorum ki. Küçük çocuklar gibi kalkar kalkmaz ilk iş pencereye koşuyorum. Geçen yıl da çok istemiştim. İlk kez karın farkına varacak kadar büyümüştün çünkü. Vereceğin tepkileri çok merak ediyordum. Ama yağmadı... Ümitlerim bu yıla kaldı. Yine beklemedeyim. Bakalım...

Hem bu sene daha kocaman bir kızsın. Tamı tamına 28 aylıksın artık. Bebek olmayı asla kabul etmeyen, kendini genç kız sanan... Seni bebeğim diye sevdiğim zaman hemen müdahele ediyorsun "ben bebet diilim ben abbayım" diye. Sonra bu ay özür dilemeyi, ve teşekkür etmeyi öğrendin. Yerinde ve öyle tatlı söylüyorsun ki.

Yine bu ay artık yavaş yavaş mantık yürütmeye başladın. Mesela geçen gün arabada giderken kapının kolunu kurcalamak istedin. Ben de arabanın koluna dokunmuyoruz. Çocuklar arabanın kapısına dokunmaz, yoksa kapı açılır çok tehlikeli diye anlattım. Onun üzerine "ebet çocuklar ellemez, anneler babalar eller dedin"

Özge hamile. Resmi olarak ilk defa şimdi yazıyorum. İlkini üzücü bir şekilde kaybettikten sonra bir kaç ay geçmeden yazmamaya karar vermiştim. Artık yazabilirim. Canım Özgeciğimin bebişi olacak karnı kocaman oldu bile:)) Sen bu durumdan pek hoşnut değilsin. Çünkü rahat rahat kucağına gidip eskisi gibi oyun oynayamıyorsun. Geçen hafta korayın doğumgününe giderken kucağına gitmek istedin yine. O da anlattı sana olmaz Eylülcümm bak karnımda bebek var o yüzden seni kucağıma alamam dedi. Eve döndüğümüzde, hiç konusu bile yokken hatta babanene olayı noktası virgülüne anlattın. "Öde beni kucağına aamadı, kanında bebet var" :)) Hepimiz kahkalara boğulduk. İçine oturmuş demek ki:)

Yemek yeme konusunda beni çok üzüyorsun. İştahsızlığın devam ediyor. Binbir nazla, oyunla, yalvarmayla ancak birkaç lokma yiyorsun. Şubatta aşın ve doktor muayenen var çok merak ediyorum kilo, boy durumunu. Çünkü ben yaşıtalarına göre biraz ufak tefek olduğunu düşünüyorum. Tek tutkun meyve yemek. Bıraksak sadece meyveyle beslenirsin. Ama sadece meyveyle olmuyor tabikii.

Yeni yıl yaklaşıyor. Ağacımızı süsledik. Bu yıl ilk olarak sen de katıldın süsleme törenimize:)) Öyle eğlendin ki. Ben dağıtırsın diye düşünmüştüm. Ama beni yine yanılttın. Öyle büyük bir ciddiyetle yaptın ki işini. Işıklarını yaktığımız zaman karşısına geçip hayranlıkla izledin. Şimdi yine gidip gidip uzaktan bakıyorsun.

Günden güne büyümeni izlemek öyle eğlenceli ki.
Seni çok seviyorummm

Senin deyiminle Annecinn....  

Aralık 14, 2009

KÜÇÜK SURAT - SOPHIE HANNAH



Bir anne... Doğumdan sadece bir hafta sonra, bir kaç saatliğine bebeğini kocasına emanet ediyor. Eve döndüğünde de beşikte başka bir bebek buluyor. Kocası da dahil kimse inanmıyor ona. Kitabın sonlarına doğru oldukça şaşırmayı vaad eden kurgusu kusursuz, mükemmel bir polisiye, gerilim örneği...

KORAY'IN DOĞUMGÜNÜ PARTİSİ


12.12.2009 Cumartesi günü korayın doğumgünü kutladık gecikmeli olarak. Gerçek doğum günü 10 Aralık. Bir kış günü katılmıştı Koraycık aramıza. Üzerinden tam iki sene geçmiş şaka gibi. Yine çok soğuk bir kış günü yollara düştük doğumgününü kutlamak için.

Egemen ve Defne de geldi. Tam kadro oradaydık.

Defne daha çok küçük olduğu için toplu kudurmalara iştirak edemedi bol bol emdi ve uyudu. Annesini asla yeterli derecede emdiğine ikna edemedi:))

Egemen kendi halinde takıldı. Oyuncakların sticerlarını söktü suratına yapıştırdı. Ona ait eşyalara dokunduğumuzda çığlığı bastı.

Koray da doğumgünü çocuğu olarak bol bol şımardı. En son elindeki mp4'de 50cent klibi falan izliyordu.

Eylülcüğüm sen de kendinden beklenmeyecek şekilde bir performans sergiledin:)  Çok uyumlu ve usluydun. Öğle uykusu da uyumamana rağmen hiç huysuzluk yapmadın. Yanımda getirdiğim köfteyi de yemene gerek kalmadı. Çünkü peynirli böreğe bayıldın bir hayli hüplettin.

Bülentin indirdiği çocuk şarkılarında bol bol oynadınız. Erkekler tepinmekle yetindi. Eylül senin dansların da çok komikti:)) Hele yüzündeki ifade:)

Son söz İyiki doğdun Koraycım nice yıllara birlikte inşallah.  

Aralık 07, 2009

ANNECİĞİM

Son iki - üç gündür bana anneciğim demeye başladın. Aslında ailenin diğer üyelerini çağırırken de sonuna "ciğim" ekini ekliyorsun.

Ama bana anneciğim demen yok mu. Resmen boyut değiştiriyorum sevinçten. Nereye sığacağımı şaşırıyorum. Ben hayatımda hiç bu kadar tatlı bir şekilde çağırıldığımı hatırlamıyorum...

Aralık 03, 2009

KAYIP GÜL - SERDAR ÖZKAN


     Aslında bu kitabı tamamen etraftan gelen mutlaka okumalısın şöyle harika böyle muhteşem yorumlarını dinleyerek gidip satın aldığımı baştan itiraf etmeliyim. Açıkçası çok merak ettim tabi bir de şaalı pazarlama taktiğinin de oldukça takdire şaayan olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. En sonunda mutlaka okumalıyım deyip gidip aldım.
    Kitap için oldukça iddalı yorumlar var. Öyle ki Paulo Coelho'nun Simyacı'sı, Richard Bach'ın Martı'sı ve St. Exupery'nin Küçük Prens'i ile kısaylayacak kadar. Yazarın ilk romanı, bir çok dile çevrildiği ve birçok ülkede best seller olduğu idda ediliyor. Bu konuda basında çeşitli spekülasyonlar var. Kitap eleştirmeni değilim. Ama kendi çapımda iyi bir edebiyat okuyucusu olduğumu düşünüyorum. Ve buna dayanarak kitabın söz konusu büyük eserlerle kıyaslanmasının biraz abartı olduğu kanısındayım. İyi bir pazarlama stratejisi olduğunu kabul ediyorum ama.
    Buna rağmen yine de okuması zevkli hoş bir roman olmuş. Ama yapılan iddalı yorumlara kanıp kitaptan çok şey bekleyenler için hayal kırıklğı yaratabilir. Bende olduğu gibi...

Aralık 02, 2009

KURBAN BAYRAMI SONRASI...

       Hastalıklarla geçen pek de hoş olmayan bir bayram yaşadık. Mutlu anılarla dolu değil malesef bu kez. Önce beni etkisi altına alan mikrop sırayla ailemizin diğer üyelerine de sıçradı. Seni de es geçmedi tabii. Neyse ki çok ciddi bi sorunumuz olmadı. Bütün bayram boyunca evde yatmak dışında:) Ben de 1000 mg'lık bir serum ve 6 iğne ile anca toparlanabildim.

       Sen ise bayramın üçüncü gecesi biraz ateşlendin. Acile götürdük ama korkulacak bir durum olmadığını söyledi doktorumuz ateş çok yüksek değil dedi. Bir kez paranox fitil ve 6-7 saat aralıkla iki kez dolven şurup vermek üzere kontrol altında tuttuk ateşini. Tabii nerdeyse saat başı ateşini ölçtük. Sonraki gün ateş tekrar çıkmadı. Ama kuru bir öksürük sürekli devam edince dün yine doktor yolu gözüktü sana. Babaannen tekrar doktora götürdü seni. Bu kez teşhis "faranjit" boğazda hafif kızarıklık var demiş doktor. Malesef yine bir antibiyotik vermiş. Şimdi daha iyisin. Hastalığın vermiş olduğu iğrenç mızmızlığın da biraz hafifledi. Zira hasta hasta hiç çekilmiyodun kuzucumm üzgünümm:))

     Bütün hastalıklar senden uzak olsun...

Kasım 23, 2009

SOLMAZ HANIM, KİMSESİZ OKURLAR İÇİN - SELİM İLERİ


Yine bir Selim İleri klasiği. Selim İleri'nin ne muhteşem bir romancı olduğunu bir kez daha hatırlatır cinsten. Okuması bütün romanları gibi çok kolay olmayan. Çok yalın ve anlaşılır bir dili olduğunu da söyleyemeyeceğim. Ama kendisini okuyanlar bilir karmaşık cümlerinin içindeki enfes edebiyat tadını.

Şizofren aristokrat Solmaz'ın çocukluğundan başlayarak, dönemin siyasi olayları hakkında da bilgi vererek yaşlılık dönemine kadar yaşadıklarını, içinde bulunduğu kimsesizliği adım adım anlatıyor. Kimi zaman romanın içine kendini de katarak yaşananların kurgu mu yoksa gerçek mi olduğun merak ettirerek. Kimi zaman kendi ağzından kimi zaman Solmaz'ın ağzından hikayeye devam ederek. Ve bunu yaparken kurguyu asla bozmamasına insanı hayran bırakıyor... 

Kasım 19, 2009

PİŞİK ÇİKOLATASI

Marketteyiz. Sen krem gibi olan çokokremlerden gördün. Eline aldın evirdin çevirdin. Ve yine bombayı patlattın.

"Bu kvem ben bunu popomo sürücem" :)))

Kasım 17, 2009

PÖPEK BENİ YEMEEE

Pazar günü sokaktayız, eve dönüyoruz. Sen benim kucağımdasın baban da poşetleri yüklenmiş bizden bir kaç adım önde yürüyor. Eski Dokurhan şimdi otopark olan yerin önünden geçiyoruz. İçerde devaasa bir kangal köpeği var. Senin elinde de uçan balon.

Köpek uçan balonu görüp heyecanlandı ve bize doğru koşmaya başladı. Kendince oyun oynamak istedi hayvancık besbelli. Ama o kadar korkunç bir görüntüsü vardı ki elimde olmadan, tamamen refleks olarak ve seni daha çok korkutabileceğini düşünmeden sahibine tutar mısınız lütfen diye çığırdım:)

Senden gelen tepki ise "pöpek beni yemeeee" aynen sezercik aslan parçası tonunda:))

EYLÜL 27 AYLIK

Bu resmi dün akşam yaptın. Yaptığın ilk anlamlı resim. Çizerken bir yandan da kendi kendine konuştun. Şimdi ağzını dapıyoruz, şimdi bununu dapıyoruz, şimdi deee gözlerini dapıyoruzzz:)) Şaheserini büyük bir ciddiyet içinde tamamladın. Kimbilir belki de İlhami Deden'den resim yapma yeteneğini almışsındır. Bu resmi bana 27. ay hediyen olarak kabul ediyorum:))


Evet bugün itibariyle tam tamına 27 aylıksın artık. Konuşma heveslisi, kahkaha delisi, mutlu bir küçük maymunsun işte. Tabi bazen olabildiğine inat, dediğim dedik hatta huysuz küçük bir cadıya da dönüştüğün oluyor. 2 yaş krizleri diyor sineye çekiyoruz. Ama tabi bazen çıldırma noktalarına geldiğim de çok oluyor. Öyle ki karşımdakinin iki yaşında küçük bir kız olduğunu unutup sonu gelmeyen inatlaşmalar içinde buluyorum kendimi bazen. Ama herseferinde kazanan sen oluyorsun ne hikmetse! Öyle saçma şeyler için tantrumlara giriyorsun ki. En etkili yöntem dikkatini dağıtmak. Ama bazen onun da işe yaramadığı zamanlar oluyor. İstediğin şeyin tam da o an gerçekleşmesini istiyorsun.


Bunların dışında oldukça uyumlu sayılabilirsin. Zaman zaman kendinden hiç beklenmeyecek olgunluklar gösterip bizi şaşırttığın da oluyor. Gülmeyi, kendince şakalar yapmayı çok seviyorsun. Dans etmeyi hala çok seviyorsun. Nerde olursan ol dans etmeye başlıyorsun, müzik duyman yeterli sokak ortasında bile olsan:) Bıkmadan usanmadan konuşuyorsun, hiç durmaksızın, sürekli. Dağınıklığa tahammülün yok dağınıklığı yapan başka çocuklarsa hele mesela Egemen ya da Koray. Yandılar! Onu oraya koyma kaldır gibi direktiflerde bulunuyorsun. Ellerinin ve yüzünün kirlenmesininden de hiç haz etmiyorsun. Derhal temizlenmek istiyorsun.

İlk söylediğin şarkı: Sertap Erener’in Bu Böyle’si. Tabi”olaabiliiide, durabiliidee” kısımlarını şimdilik:) Ondan sonra da Çağrı’nın Kapıyı Kapat’ı var. “Kapıyı kaapaa sessizceee” gerisi yok:) Çocuk şarkılarını söylemeyi ve dinlemeyi de çok seviyorsun. “Elelee kolkolaa mavi boncuk pıss”. Hepsini Yasemin yengen öğretti. Bu konuda repertuarı oldukça geniş. Zaman zaman benden de dinlemek istiyorsun. “Anne minik kuş söyle, anne bebet söyle”. Gibi parça isteklerin oluyor:) Memnuniyetle yerine getiyorum. Ee ne de olsa bir zamanlar Türk Sanat musikisi korosunda yer almışlığımız bile var. Musikiye aşinayız eskiden...

Baba aşkın had safhaya ulaşmış durumda. Onu paylaşmaya asla tahammülün yok. “Kogan benim sen dit” diyorsun ve beni gönderiyorsun yanınızdan. Bense tıpış tıpış ortamı terkedip, sevgilimi seninle paylaşmak durumunda kalıyorum. Mecburen sizi başbaşa bırakıyorum. Sen başını onun göğsüne dayayıp hülyalara dalıyorsun:) Üff bazen çok kıskanıyorum. Babanı değil seni. Bana da öyle aşık ol istiyorum:) Benimle de öyle aşk dolu fotoğrafların olsun istiyorum. Çok şey mi istiyorum??

Makyaj malzemelerine de çok fazla ilgilisin. Oje sürmek en büyük zevklerinden biri. Bazen izin veriyorum da zevkten dört köşe oluyorsun. Bakalım genç kız olduğun zaman da böyle kokoş mu?, yoksa asi bir rocker mı?, yoksa sportmen mi? ne olacaksın çoook merak ediyorum.

Meyve yemeyi çok seviyorsun. Bebekliğinde ki gibi iştahlı değilsin artık sana yemek yedirene kadar kırk takla atıyoruz. Buna karşı her çeşit meyveyi afiyetle yiyorsun. Tabi bu durum beni çok mutlu ediyor. Çünkü bazen bir kaşık yemek için resmen süründürüyorsun beni. Ama meyvelere asla hayır demiyorsun. Yazın sonuna doğru ümüm favorindi. Şimdilerde mananina, emya, amyut:)) Tabi bir de zeytin var. O meyve sayılmaz ama acayip bir zeytin tutkun var. Bıraksam arka arkaya otuz tane falan yersin heralde. Bi de öyle güzel ayırıyorsun ki çekirdeğinden. Bize de senin için en iyi zeytini bulup satın almak kalıyor.

Bir de Fenerbahçe aşkın var anlatmadan geçemeyeceğimm. Babanın empoze etmeleriyle tabi ki. Cimbomlu kişilerin ısrarla cimbom dedirtme çabalarına karşı “cimbom kaka piss menemaneee” diye bağırıyorsun:) Tabii bağırırken bi yanda da tek kolunu havaya kaldırıyorsun:) Bu durumun sevgili babacığını mest ettiğini bilmem söylememe gerek var mı??

Son not seni çok seviyorum...

Kasım 16, 2009

DOMUZ GRİBİ

Bugünlerde domuz gribi denen bir illetle uğraşıyoruz. Bu konuda da yazmadan edemeyeceğim. Konuyla ilgili o kadar çok spekülasyon var ki. Hangisine inacağımızı şaşırıyoruz. Kalbim bi yandan komplo teorilerine inanmak istese de. Bi yandan için için çok ama çok korkuyorum. Allaha şükürler olsun ki sonbahar başlangıcında ufak bi soğuk algınlığı geçirdin ben de hafif bi faranjitle yırttım sayılır. Zaten o da senden bulaşmıştı. Baban çok daha dirençli çıktı. En ufak bir öksürük, burun akıntısında elim ayağım kesiliyor.

Bu yüzyılda bilimadamlarının da bu kadar çaresiz kalması çok şaşırtıcı. Piyasaya sürülen ve ülkemize de getirilen bir aşı var. Ama biz babanla sana ve kendimize yaptırmamaya karar verdik. Umarım doğru bir karardır. Çünkü aşı test aşamasında hiç bir şekilde denenmemiş. Aşı hakkında birçok olumsuz görüş var. Başbakan yaptırmayacağını açıkladı. Bu başlıbaşına bir soru işareti. En son yan dairemizde oturan Cerrahpaşa son sınıf öğrencilerinin de toplu halde yaptırmama kararı aldıklarını öğrendikten sonra. Kesin olarak karar verdik. Sana aşı yaptırmayacağız. İnan kendimi hiç düşünmedim bile. Çok sonraları aklıma geldi. Birinci sırada sen vardın. Yaptıracak mıyız, yaptırmayacak mıyız. Etrafımda duyduklarım beni bu yola sevketti. Umarım kararımız doğrudur ki hala tam olarak emin değilim. Her iki şekilde de risk alacaktık biz bu şekilde risk almayı seçtik...

Kasım 12, 2009

MATKAP ANISI

Dün akşam eline koçtaş kataloğu geçmiş onu inceliyorsun. Matkapları gösterip "bununla çaçımızı dapıyoruzzz" dedin. Ben de "Hayır tatlım onunla saçımızı yapmıyoruz, o saç kurutma makinası değil onunla duvar deliniyo adı matkap onun" dedim. Sonra da "hani baba tuvalette bişeyler yapmıştı onunla hatırlıyo musun dırrr diye ses çıkarmıştı sen hoşlanmamıştın sesten" dedim. "Ebet hatırladım" dedin. Ama ben doğrusu pek ihtimal vermedim hatırladığına çünkü nerden baksan üstünden 2-3 ay geçmiştir. Sonra beni elimden tutup "anne del" dedin. Matkabın olduğu odaya doğru sürükledin. Bulunduğu yeri buldun ve "baba bununla tubaleti daptı" dedin. Ve yine ağzımı beş karış açık bıraktın:)))  

Kasım 07, 2009

ALIŞVERİŞ YAPTIK...



Bugün senin için yeni ciciler aldık. (mor bir hırka, gri bir kadife şort, mor ugg’lar (bu yıl bu çizmeler çok moda yıllar sonra bu çirkin çizmeleri görüp ne düşünürsün bilemiyorum ama senin için de bi tane edindik:))), kaz tüyü beyaz bir yelek, gri uzun çok cool bir hırka. İmage Maker’ın halan Güliz Şen. Hepsini o kombinlemiş senin için. Mağazada kıyafetleri giydikten sonra kıvırtarak catwalk yürüyüşler yaptın, heryeri talan ettin, en çok da akabılara sevindin, herkesi gülümsettin. Tabi burda halanın mağazanın yöneticisi olmasının da payı vardı. İstediğin kadar karıştırdın mağazayı babanınmış gibi:)) 

Kasım 04, 2009

İHANET NOKTASI - DAN BROWN


Oldukça başarılı ve sürükleyici bir gerilim örneği. İçinde çok fazla bilimsel terim de bulunmasına rağmen, asla sıkmıyor. Sayfalar ilerledikçe merak duygusunu da attıran yazar hiç düşmeyen temposuyla son sayfaya kadar heyecan uyandırmayı başarmış.. Finali ise oldukça şaşırtıcı bir şekilde bağlanmış. Da Vinci'nin şifresini okumayıp sinemada izlemekle yetinmiştim. Ama bundan sonra Dan Brown'un sıkı takipçilerinden biri olacağım kesin.

Kasım 02, 2009

KİTAP KURDU


Yağmurlu ve kasvetli bir haftasonuydu. Bol bol camdan baktık, oyun oynadık, resim yaptık. Resmen çöp adam yapıyorsun. Kolları ve bacakları hariç. Kafası, gövdesi, gözleri, ağzı burnu hepsi yerli yerinde:)

Defter, kalemle oynamayı çok seviyorsun. Çantana doldurup hadi ben okula diyorsun:) Babanen de Allah zihin açıklığı versi kızım diyor. Sen "amin" demeyi ihmal etmiyorsun:) Onu nerden öğrendiysen artık:)

Bu okul aşkın umarım devam eder. Ben de çok severdim okulu hatırlıyorum. 5 yaşındayken baba ben okula gidicem diye günlerce ağlamıştım. Okuma yazmayı komşunun okula giden benden 3-4 yaş büyük kızlarıyla oynaya oynaya onları seyrederek kendim öğrenmiştim. Okula başladığımda okuma yazma biliyordum. Okula başladığım gün herkes ağlıyor, ben sevinçten deli oluyordum. Ve onların ağlamalarına anlam veremiyordum oysa ki onların en mutlu günleri değilmiydi o gün:)) Diyeceğim o ki bebeğim okuma aşkı geni diye bişey varsa umarım benden sana geçmiştir...

Ekim 23, 2009

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM


Doğumgünü kızıyım bugün. Dileklerim binbir çeşit. Hangisinden başlasam bilemiyorum.

Küçük aşkım ve büyük aşkımla çoook uzun bir ömür dileyerek başlayabilirim belki.

Ve yıllar sonra tabi, küçüğümün küçüklerini görebilmeyi, unumu eleyip eleğimi asıp sevgilimle dünyayı gezmeyi. O kadar yaşayabilmeyi işte.

Eskiden hiç o kadar çok yaşamak heveslisi değildim. Ama şimdi, anne olduktan sonra yani. Ben galiba dünyaya kazık kakmak istiyorum...

Ekim 22, 2009

ANNELİK...

* O yanında yokken karaladığı resim kağıtlarına bakıp hüzünlenmektir.

* Yaptığı herşeye usta bir sanatçının elinden çıkmışçasına hayran olmaktır.

* Görmemişlik yapmanın suyunu çıkartmaktır.

* Herkese onu anlatmaktan asla sıkılmamaktır.

* Kendine ait sadece bir kaç saat hayal etmek, elde ettiğinde vicdan azabı duymaktır.

* Aynı mikrosaniye içinde öfkeden deliye dönüp, onun yarısı kadar bir süre içinde sakinleşmek buna kendin bile şaşırmaktır.

* Bir gece artık sadece onun için dua ettiğini farketmektir.

* Sen daha tadına bile bakmadan elinden kapılan çikolataya içinin gitmemesidir.

* Fotoğraf çekmekten ve arşivlemekten sapıkça zevk almaktır.

* Sabrının en üst sınırını öğrenmektir.

* Yeniden küçük saçma şeylere heyecanlanabilmektir.

* Anneni daha sık hatırlamak, daha çok sevmektir.

* Bilinmezlikten deli gibi korkmaktır.

* Gecenin üçünde en tatlı sesinle şarkı söylemeyi becerebilmektir.

* On kaplan gücünde hissetmektir.

* Yaratıcılık sınırlarını zorlamaktır.

* Uykunun çoook değerli bir nimet olduğunu öğrenmektir.

* Sevgilini onunla paylaşabilmektir.

 ve...

* Dünya üzerindeki en güzel kokunun ona ait olduğunu bilmektir...

Ekim 21, 2009

ANNE ZİYARETİ

Dün ikinci kez ofise beni ziyarete geldin. Bir anda ilgi odağı oldun tabii. Tam da senin sevdiğin şey o yüzden çok da şikayetçi değildin bu durumdan:) Herkes seni çok sevdi. Büyük çoğunluk da benim kopyam olduğunu söyledi. Hatta zaman tünelinde miyim İmren'in küçüklüğü mü gelmiş diyenler bile oldu:)) Masama oturdun ve uslu usul ajandamı karaladın:) Sorun çıkarmadın. Bu arada tek başına gelmedin tabii ki:) Güliz Halan getirdi seni. Çıkış saatime yakın geldiniz.

İşten çıktıktan sonra Cevahir'e gittik ve Yeliz halana doğum günü hediyesi aldık. Sonra yemek yedik. Seninle o komik trene bindik alışveriş merkezini turladık sen çok eğlendin.

Sonraaa daa doğumgünü kutlamasına tabii kii. Senin en sevdiğin kısım mum üfleme kısmını birlikte gerçekleştirdiniz. Nice yıllara Yelizcimm.

Ekim 16, 2009

ALIŞVERİŞKOLİK VE BEBEĞİ - SOPHIE KINSELLA



Sophie Kinsella'nın okuduğum ikinci kitabı. Aynı ilki gibi (Pasaklı Tanrıça) çok eğlenceli, atıştırmalık tadında, bayağı kalın olmasına rağmen çok kısa süre içinde bitirdim. Becky Bloomwood karakterini çok sevdim. Zaman zaman yok artık çok abartmışlar dediğim yerler de olmadı değil. Kitaptan çok fazla bir edebi nitelik beklemeden eğlencelik olarak okumak isteyenlerin seveceğini düşünüyorum.

Ekim 13, 2009

KÜÇÜK PEMBE MELEK



       Bir zamanlar küçük pembe bir melek uzak diyarlardan bizim dünyamıza gelmeye karar vermiş. Düşünmüş taşınmış, önce anne ve baba adı verilen ve onu bu dünyaya taşımaya yarayacak iki kişi seçmesi gerekiyormuş. Kıvırcık saçlı, biraz inatçı, doğuştan yazar birini kestirmiş gözüne “anne” olarak. Onu seçmeye karar vermiş. ”Baba”nın ise çok güzel mavi gözleri ve kocaman iyi bir yüreği varmış.

     Hissettirmeden usulca, sakin sakin yerleşmiş yeni mekanına. Biraz karanlıkmış önceleri bulunduğu yer, ama sıcakmış sımsıcakmış. Korktuğu, kendini yalnız hissettiği zamanlarda “anne” diye seslenirmiş içeriden. Tuhaf olan da “anne” her defasında duyarmış bu çağrıyı. Bulunduğu yerin “annenin” karnının içi olduğunu çok sonraları öğrenmiş.

     Büyümüş, şekillenmiş yavaş yavaş. Bulunduğu yer dar gelmeye başlamış bir zaman sonra. Sıkışıyor, kıpırdanıyormuş sık sık. O her kıpırdadığında dışarıdaki “anne” ve “baba” öyle mutlu oluyormuş ki; alkışlarla, kahkahalarla karşılıyorlarmuş her tekmeyi. İlk önceleri “anne” hissetmiş bu minik kıpırdanmaları. Sonra o kadar güçlü ve büyük hale gelmiş ki “baba” da elini koyup hissedebilmeye başlamış.

     Küçük Melek içeride “anne” ve “baba” ise dışarıda sayıyormuş günleri. Çok merak ediyormuş Küçük Melek dışarıyı. Dünya, nasıl bir yer acaba diyormuş içinden. Güneş varmış, deniz varmış, ağaçlar ve gökyüzü varmış. Kuşlar varmış ve kediler... Bilmiyormuş daha dünyanın çirkin taraflarını. Hep pespembe düşlerle hayal ediyormuş. Oysa savaşlar da varmış dünya denilen yerde, kuraklık da, açlık da. Küçük Melek bu gerçeklerden uzakta mutlu mutlu bekliyormuş dünyaya ayak basacağı günü.

     “Anne” bir yandan harıl harıl hazırlık yapıyormuş dışarıda küçük misafirini kusursuz karşılamak için. Özene bezene hazırlamışlar Küçük Melek’in odasını. Mini minnacık kıyafetler almışlar. Hepsi ancak bir prensese yakışacak kadar güzelmiş. Çok mutluymuş “anne” yürümüyor uçuyormuş adeta. İçinden binlerce kez teşekkür ediyormuş Küçük Melek’e kendisini seçtiği için.

     “Anne” eskisi gibi ince de değilmiş artık. Önünde küçük bir tepe oluşmuş. Büyük bir gururla meleğini taşıyormuş o küçük tepenin içinde. Ağırlaşmış hareketleri ama mutluymuş çok mutluymuş yine de. Yakında ona “anne” diyecek memesinden beslenecek bir melek gelecekmiş çünkü.

     Rüyalarında görüyormuş meleğini. Gezmelere gittiğini, ona dondurma aldığını görmüş bir keresinde. Bir kere de ağlayarak uyanmış uykusundan. Almışlar onu elinden. Onu kaybetme duygusu öyle üzmüş ki “anne”yi uyandıktan, bunun bir rüya olduğunu anladıktan sonra bile uzun süre devem etmiş hıçkırmaya. “Baba” zorlukla sakinleştirmiş onu. İşte burda demiş meleğimiz senin içinde en güvenli yerde...

    “Anne” biraz sulugözlüymüş o sıralar. Vara yoğa ağlar olmuş. Önceleri de öyleymiş ama bu devrede daha bir hassas olmuş sanki. Küçük Melek böyle zamanlarda hissedermiş annesinin üzgün olduğunu. İçerden var gücüyle tekmelermiş “Heyy ben buradayım anne, lütfen üzülme hiç birşey için seni çok seviyorum”. “Anne” bir anda gülümsemeye başlarmış. Böyle zamanlarda içini sonsuz bir huzur kaplarmış.

     İleriki zamanlarda “anne”nin sesini de duyabilmeye başlamış Küçük Melek. “Ne kadar tatlı bir ses bu böyle” demiş kendi kendine. “Hiç bu kadar güzel bir ses duymamıştım daha önce.” “Anne” sanki bu sözleri duyuyormuş gibi şarkılar söylermiş küçük meleğine. Karnını okşar severmiş sanki onun yanağına dokunuyormuş gibi.

     Doğuştan yazar ya “anne” yazarmış bol bol aklına ne geldiyse. Arkadaşları ona kendi elleriyle yaptıkları çok güzel bi defter armağan etmiş. İşte o deftere yazarmış anne içinden gelenleri. Sanki konuşurmuş kızıyla. Kız olduğunu, yani onun aslında bir prenses olduğunu ilk günden beri biliyormuş, hissediyormuş. Bunu öğrendikten sonra da hiç şaşırmamış.

     Onula geçireceği güzel günleri hayal edermiş. “Kime benzeyecek acaba” diyormuş. “Umarım babasının güzel mavi gözlerini alır. Huyu da babasına benzesin onun gibi durgun bir su olsun.” Sonra konuşmalarını merak edermiş. Nasıl anne diyecek acaba. Nasıl sarılacak boynuma. Nasıl yürüyecek, koşarken düşüp canı yanacak mı?? “Anne”nin öpücüğü ile dinecek mi acısı. Sonra kokusu. Anne kokusunu da çok merak ediyormuş. Acaba nasıl kokar diyormuş. Babasına benzer mi kokusu?

     Sabahları kalkar kalmaz aklına düşüyormuş “anne”nin prenses. Heryere onunla gittiğini bilmek çok mutlu ediyormuş “Anne”yi. Herkes çok güzelleştin diyormuş. Çığ gibi büyümene rağmen gözlerin bir farklı parlıyor. “Anne”lik sana çok yakışıyor. Çok gururlanıyormuş anne bu sözleri duyunca. Ölesiye bir sevinç kaplıyormuş içini.

     Aylar ayları kovalamış. İnanılamayacak kadar hızlı geçiyormuş zaman. Oysa ilk başlarda nasıl da geçmez sanmış “Anne” zamanı. Ne kadar da uzun gelmiş ona kırk kocaman hafta. Oysa otuz haftası geride kalmış bile. Sadece on hafta kalmış geriye. Tabii Küçük Melek daha erken gelmeye karar vermezse. Küçük Melek’in geleceğini öğrendiklerinde mevsim kışmış soğukmuş. Ama yaz gelmiş şimdi. Havalar dayanılamayacak kadar sıcak olmaya başlamış. O yaz “Anne”nin hayatında gördüğü en sıcak yazmış.

     Melek’in muhtemel geliş tarihi Eylül ayını gösteriyormuş. O yüzden, geldikten sonra “Eylül” demeye karar vermişler ona. Ahh ne kadar da kulağa hoş geliyormuş bu isim. Ne kadar güzel ve müzikli... İki ismi olacakmış meleğin. Diğer ismi “Ceren”. Onun geleceğini daha öğrenmeden aylar önce bir rüya görmüş “Anne”. Kucağına çok güzel bir kız bebek vermişler bu senin kızın demişler. “Ceren” diye çağırıyorlarmış onu. “Anne” bebeğe bakmış ağlamaya başlamış. Allahım demiş bu benim gördüğüm en güzel bebek. Bir kaç ay sonra da Küçük Melek’in geleceğini öğrenmiş.

     Nasıl da tecrübesizmiş “Anne”. Nasıl da meraklı herşeye. Daha önce yakınında hiç bebek görmemiş ki. Başına gelecekleri çok merak ediyormuş. En çok merak ettiği Küçük Melek’in geliş anıymış. Normal yoldan dünyaya getirmek istiyormuş onu. İlk çığlığını duymak istiyormuş. Kokusunu ilk kez o çekmek istiyormuş içine. Ama işler onun düşündüğü gibi gitmemiş işte. Otuz ikinci hafta doktor kontrolünde doktoru kesinlikle normal olarak doğuramayacağını söylemiş. Tıbbi bir sürü gerekçe sıralamış. “Sen demiş eğer illa normal yaparım dersen deneriz ama bil ki kendini ve bebeği büyük bi tehlikeye atmış olursun!” Çok korkmuş anne bebeğim demiş nasıl gelmek istiyorsa istiyorsa öyle gelsin. Geliş şekline de kendisi karar versin. Sonra geleceği günü kararlaştırmışlar. Beklediklerinden erken ağustos ayının 17.sinde gelmesine karar vermişler.

     Son günleri sayıyormuş artık “Anne”. En son yapması gerekenleri de yapmış. Büyük gece geldiğinde oldukça gergin, endişeli, meraklı bir şekilde sabaha kadar uyumamış.

     Küçük Melek’in geleceği gün gelmiş çatmış. Ev ahalisi güle oynaya hastane yoluna koyulmuşlar Küçük Melek’i karşılamak üzere. Herkes çok mutlu ve heyecanlıymış. Özellikle “Anne” başına geleceklerden habersiz titreye titreye girmiş ameliyathaneye. Başındaki doktor “şimdi demiş çok güzel bir rüyaya dalacaksın ve uyandığında küçük pembe meleğin kollarında olacak. Tatlı uykular...”

     “Anne” açmış gözlerini. Önce karnına gitmiş eli boşmuş artık küçük tepesi. Ayılana kadar binlerce onbinlerce kez sormuş bebeğim nasıl iyi mi?? diye. Yanındakiler de onbinlerce kez cevap vermişler çok güzel bir kızın oldu diye “Anne” tam anlamıyla uyanmış derin uykusundan. Sonra görmüş onu. Tam da düşlerinde ki gibiymiş. Pembelere bürünmüş. Melekler kadar güzelmiş. Bakmış yüzüne uzun uzun. Seyretmeye doyamıyormuş. Hoşgeldin diyormuş prensesim hoş geldin aramıza. Bembeyazmış prenses meleği. Hele o kokusu. Ahh demiş bu kadar muhteşem olacağını tahmin edememişim. Mutluluk sarhoşluğu içinde çektiği acılar bile vız geliyormuş.

     Şimdi Küçük Melek’i dünyaya adım atalı tam 18 ay oldu. “Anne” onunla büyüyor bir kez daha. Onunla öğreniyor yeniden. Hayatlarını pembe bir masala dönüştüren meleğine bakıp bakıp hayran kalıyor defalarca kez.


Not: Bu yazıyı Nisan 2009'da yazmıştım. Bloğunda da yer almasını istedim.



Ekim 12, 2009

HOŞGELDİN DEFNE BEBEK


Defnecik geldi hoşgeldi. Herkesin günlerdir merakla beklediği prensesimiz 10.10.09 gibi kafiyeli aynı zamanda güpgüneşli bir Ekim gününde aramıza katıldı. Canım arkadaşım Deniz anne oldu. Mutluklardan mutluluk beğendi. Sevgili Deniz ve Bülent size Defne kızınızla çoook mutlu, upuzun bir ömür diliyorum. Denizcim aynı zamanda sana da annelik maratotonunda muakkafiyetler:)))))

Cumartesi günü Ethica Hastanesi'ne Defne'yi görmeye gittik. Eylül uzaktan bakmakla yetindi ve benim bütün bebek nasıll Eylülcümm tarzındaki sorularıma rağmen herhangi bir yorumda bulunmadı. Sanırım hastaneden alıp eve götüreceğimizden korktu:) Defne'ye gelen çiçeklerden bir balon yürüttü. Çıkarken onu hastane odasında unuttu ve çok sonra farketti:) Bu duruma bayağı bir üzüldü. Diğer kankalarla buluştu. Koridorlarda koşturdu.

Nursel, Bülent, Koray üçlüsü dışında biz diğerleri hastane çıkışında Florya Sosyal Tesislerine gittik. Yemek yedik. Yavrucakları parkta salladık eğlendirdik. Eylül denizi görünce yine çok heyecanlandı. Nerden geliyor bu deniz aşkı anlamadım. Seneye göricizz bakalımm Eylül hanım ne kadar su kuşu olduğunuzu. Babanın seneye yaza seni kolluksuz yüzdürmek gibi planları var ona göre!! Umarım sen de onun gibi çok iyi bir yüzücü olursun. Balık gibi yüzersin de babacığını hayal kırıklığına uğratmazsın. Annen bu konuda pek başarılı değil. Bakınız burda da itiraf ediyorum görüldüğü gibi.

Pazar günü ise Soydan'ın çocukluk arkadaşı Süleyman ve Eşi'nin evlerine davetliydik. Kendileri yeni evli ve bizim onları ilk ziyaretimizdi. Ama Eylül Hanım aklına gelebilecek bütün mızmızlıkları sıraladı annenin burnundan fitil fitil getirdi. Hem de gayet birbiriyle bağlantılı olarak ve hiç sırasını bozmadan. Benim sabrımın en üst sınırını da denemiş oldu böylelikle! Bir an kendimden korktum:) Neyse ki kazasız belasız günü tamamladık. Anne akıl sağlını koruyabildi en azından. Süleyman ve Ebru'nun da gözünü iyice korkuttu bizim küçük cadı. Sanırım önümüzdeki on yıl çocuk mocuk yapmaya kalkışmazlar:))

Dönüşte babasının kollarında tatlı bir uykuya daldı ve bir kaç saat önceki cadılıkları yapan bu masum melek miydi diye bizi hayretlere sürükledi:))

Biz de baba, anne ve hala üçlüsü uyuyan meleği babaneye teslim edip sinema kaçtık. Çağan Irmak'ın yeni gösterime giren ve günlerdir gitmek için yanıp tutuştuğum filmi "Karanlıktakiler"i izledik. Ben filmi vasat buldum. Ya da çok büyük bir beklentiyle gittim bilmiyorum. Çağan Irmak sevdiğim ve çok başarılı bulduğum bir yönetmen olmasına rağmen bu sefer olmamış sanki. Konu havada kalmış. Sonu iyi bağlanamamış. Bilmiyorum ben pek tatmin olduğumu söyleyemem. Ya da Çağancım sen gerilim çekme güzelim. Bu işi beceremiyosun bence:) Kabuslar Evi serisi gibi hayal kırıklığı yarattı Karanlıktakiler bende.

Ekim 07, 2009

KO-NU-ŞU-YOR-SUN

            Konuşmaya başladın ve kelimeler inci taneleri gibi dökülmeye başladı dudaklarından. Ben bu konuda geç kaldığını düşünürken, her bir tarafta bununla ilgili türlü türlü dert yanarken; sen bir anda konuşmaya karar verdin. Ve arayı kapatmaya çalışırcasına o kadar hızla ilerletiyorsun bu yeni becerini. Bizi her gün yine hayretten hayrete sürüklüyorsun. Senin ağzından, senin kelimelerini duymak öyle güzel ki. Aylardır beklediğim şey gerçekleşti ve ben ağzım kulaklarımda dinliyorum sohbetlerini. Artık hissetiklerini anlatabiliyorsun bize. Ayağını bir yere çarptığında "acıdı" diyorsun mesela:) Ya da karanlık olduğunda "korktum"...

          Son üç gündür biraz hastaydın. Pazartesi günü öğlen uykusundan kulağım ağrıyor diye uyanmışsın babaannen bu mu diye sorduğunda hayır bu diye ağrıyan diğer kulağını göstermişsin. Babaannen beni aradı ben işten erken çıktım ve apar topar hastaneye götürdük seni. Doktorun muayenesi sonucu iltihaplanan kulağın senin gösterdiğin kulaktı. Bu bizim için bir dönüm noktası. Çünkü ilk kez ağrıyan bir yerini ağlayarak da olsa bize kendin söyledin. Neyse ki çok ciddi bir durum yokmuş. İltihap başlangıcıymış gribe bağlıymış. İlaçlarını kullanmaya devam ediyoruz. Şimdi iyisin.    

Ekim 02, 2009

HEPSİ ALEV - SELİM İLERİ



Sadece işe geliş gidiş zamalarında yolda okumak için zaman bulabildiğim kitaplarım benim hayatımın vazgeçilmezleridir. Aslında bu durum Eylül'den sonra devam eden bir durum. Önceleri okumak için çok zaman bulabilmeme rağmen, artık maalesef sadece yolda kitap okuyabiliyorum. Yeni bitirdiğim kitap yukarıda da görüldüğü üzere Selim İleri "Hepsi Alev". Tarihte Bizans'ın acımasız imparatoriçesi olarak geçen İrene'nin hayatını başka bir bakış açısıyla yorumlamış Selim İleri. Bir yandan "ikonoklazm" hakkında geniş bir şekilde bilgi verirken, bir yandan da İrene'nin hayatından psikolojik gel-gitlerinden kesitler sunmuş. Ve iki konuyu çok güzel bir şekilde iç içe sokarak sunmuş. Zevkle okudum.

KISKANÇ KIVIRCIK

Dün akşam sana anlatıyorum.
- Çok yakında küçücük bi bebek gelecek. Adı Defne olacak. Sen onu merak ediyor musun?, Görmeye gelecek misin?
Senden yine kesin bir "mammm ayırr oooomaz" yanıtı geldi. Bu aralar bebek lafı duymaya tahammülün yok. Kardeş istiyor musun sorularına da cevabın kesin ve net "ayırrr":) Anlatmaya devam ettim:
- Korkma şekerim bebek bize gelmeyecek. Denizin bebeği o.
Bunun karşılığında "Nenizz bebekkk budaaa" dedin ve karnını gösterdin:))
    

Eylül 28, 2009

KANKA BULUŞMASI


Yine bir hafta geride kaldı. Dün Özgeler'de buluştuk. Deniz'in Defne'sine kavuşmasına çok az kaldı ya, o doğurmadan tam kadro toplanalım istedik. Çoluk çocuk, cümbür cemaat bol gürültülü bir gündü. Sen yine büyük abla havalarındaydın. Egemen'e taktın kafayı. 'Kabukk dell' diye çağırıp durdun. Ama o seni pek takmadı:)) Koray da geldi tabii. O usluydu ama. El birliğiyle annelere iki çift laf ettirmediniz ama yine de ileride hatırlamak istediğim güzel bir gündü. Fotoları Deniz çekti. Poz yakalayabilmek için koca göbeğiyle koştu durdu peşinizden:)) O halde bi de onu fotoğraflamak lazımdı ama malesef sadece bir foto makinası vardı:)

Bugün biraz hastasın. Mevsim değişikliğinden olduğunu tahmin ediyorum. İki gündür sesin bi garip çıkıyodu çünkü. Meyve takviyesi yaptım önlem olsun diye Peditus da verdim ama önüne geçemedim ilerledi gıcık mikrop. Gerçi keyfin yerindeymiş babandan aldığım bilgiye göre. (O bugün izinli evde ne güzel:))

Sabah anısını da yazmadan edemiyciğimm:) Sabah sana şurup vermeye çalışıyodum ama içmek istemedim "mamm" diye reddettin. Aslında şurup içmeyi seviyorsun ama hastalık üstüne ekstra huysuzluk yüklemişti sanırım. Sonra gözün kafamdaki taca takıldı. Yeni aldığım kelebekli taca:) Yine gözlerin parladı:) Tacı senin başına taktım veee bingo şurubu hiç sorunsuz içtin:)) Sen küçük bir kokoşsun:)

Eylül 24, 2009

SOHBET

Anne: Eylülcüğüm neler yaptın anlat babaneye.
Eylül: Paakaa dittim. (parka gittim)
Anne: Başka ne yaptın neler gördün mesela.
Eylül: Nenin (deniz)
Anne: Ne vardı denizde.
Eylül: Mama
Anne: Aaa attın şimdi ama. Mama değil başka bişeyler vardı yaa hani büyük bişeyler.(gemi diyeceğini hayal ediyor)
Eylül: Büyüt mama (büyük mama):))))

RAMAZAN BAYRAMI SONRASI


Bayram geride kaldı. Akraba ziyaretleriyle geçen biraz yağmurlu bir bayramdı. İlk gün erkenden kalkıp babaannenin geleneksel kahvaltısını yaptık. Kahvaltı tavuk suyuna çorba, etli kurufasülye, etli yahni, pilav, köfte ve baklavadan oluşuyordu. Eee başta geleneksel olduğunu söylemiştim:) Sonra hepimiz bayramlık cicilerimizi giydik. Sen etek giymekten pek hoşlanmadın. Günün geri kalanı akraba ziyaretleriyle geçti.

İkinci gün dün bitiremediğimiz ziyaretlerimizi tamamladık. Tabii sensiz:) Üzgünüm çok yaramazlık yaptığın ve bu bayram arabamız olmadığı için çabuk çabuk bitirmek açısından seni götürmedik. Taksiden in taksiye bin bayağı zorluyorsun bizi:) Hem uyku saatlerin de şaşıyor.

Üçüncü günü tamamen sana ayırdık. Seninle birlikte gezdik. Yalnız çok zor bi gündü. Sürekli mızmızlık yaptın. Dediğinin yapılması için çığlıklar attın. Pusetinde oturmak istemedin, yere indirdik bu sefer elini vermek istemedin. Bu aralar sürekli bağımsız davranmak istiyorsun. Herşeyi kendi başına yapmak istiyorsun. Bi yandan seni anlamaya çalışıyorum ama bazen beni delirtiyorsun:) Umarım bu terrible two sendromun biran önce sona erer.

MERHABA

Uzun zamandır takip ettiğim blog dünyasında artık ben de var olacağım. Aylardır düşündüğüm ve nedense bir türlü cesaret edemediğim blogger olma rüyasına bugün itibariyle başlıyorum. Kızım iki yaşında ve onun için tuttuğum günlüğe artık burdan devam etmek ve ona sonsuza kadar kalacak bir hatıra bırakmaktır niyetim. 17.08.2007'den beri 180 derece değişen hayatımın, kızımın büyüme serüveninin, okuduğum kitapların, izlediğim filmlerin kısacası bana ait olan herşeyin anlatıldığı bir blog olacak. Umarım başarıyla altından kalkarım:)
Sevgiler

Eylül 18, 2009

AKABILAR VE EYLÜL

Dün kendime aldığım ayakkabılarla gittim eve. Çantayı gördün. Elimden almaya çalıştın her zaman ki gibi. Bu ne Eylül diye sordum. Akkabııı diye cevap verdin:) Daha kutuyu açmadan içinde ne olduğunu kutusundan tanıyosun yani. Sonra çıkardım ayakkabıları hayran kaldın resmen gözlerinin parladığını görebildim:) Giymek istedin seni tutarak giydirdim ve biraz yürütür gibi yaptım. Sonra çıkarmak istemedin. Bolca itiraz, çığlık ve salya sümük ağlarken zor aldım elinden akabıları:)) 10 cm topuklarla düşüp bi yerini incetmen an meselesiydi çünkü. Kendi parlak ayakkabılarını verdim anca sakinleştin. Yoksa sen de benim gibi akabı delisi mi olacaksın kuzucuğum:)))???


Bu arada bayram geliyor. Seninle geçireceğimiz üçüncü ramazan bayramı olacak. İlkinde iki aylıktın şimdi iki yaşındasın rüya gibi. Ramazanın son günlerindeyiz artık. Yarın arife günü. Senin bayramlığın hazır bile. Ve aynı benim küçükken yaptığım gibi dolabının dışına asılı, bayram gününü bekliyor. Henüz bayram coşkusunun ne demek olduğunu bilmiyorsun. Belki seneye hissedersin. Ama el öpmeyi öğrendin, başına bile koyuyorsun:) Harçlıklar seni bekliyor yani:) Benim en tatlı bayram şekerim Allah nice bayramlar nasip etsin inşallah bize. Seni çok ama çok seviyorum...

Eylül 17, 2009

BİLGİSAYAR KURDU

Anne internetten bişey bakmak üzere bilgisayarı açar. Küçük meraklı kız anneden önce oturmuştur sandalyeye. Klavye tuşlarına basmaya başlar bi yandan da heceler ‘men evvü’ (ben eylül) adını yazmaktadır güyaaa:) Sonra anne sorar Ne yapıyorsun Eylülcüğüm?? Eylül’den gelen cevap Dess (ders):)

Eylül 14, 2009

25 aylık olmana 3 gün kaldı. Bu aralar her gün yeni kelimeler öğreniyor ve bunları iki kelimelik cümleler halinde kullanıyorsun. Söylediklerinle bizi şaşırtmaya başladın bile. İki yaşındasın ve ‘terrible two’ döneminin hakkını fazlasıyla veriyorsun. Bazen tutturmaların beni çileden çıkartıyor. O anda öyle çok öfkeleniyorum ki sana. Hatta bağırıyorum çoğu zaman ne yalan söyleyeyim:) Ama o şirin, muzip, küçük maymun suratınla bir anda sinirimi geçirmeyi başarıyorsun.

Evin kalabalık olması, ve hayran kitlenin çok geniş olması yüzünden üzerinde çok büyük bi söz hakkım olduğu söylenemez kısacası beni pek fazla takmıyorsun ama öyle mutlusun ki. Koca koca insanların gözünün içine bakması, seninle bir olup türlü maymunluklar yapması öyle hoşuna gidiyor ki. Hayatta en çok istediğim şey senin mutlu olman. Gözlerinin şu anda olduğu gibi parlaması.


Üzerimde yaptığım en küçük bir değişikliği bile farkediyorsun. Bu konuda baban senden ders almalı:) Mesela uzun zaman sonra saçımı toplamışsam anne yaşş diyosun:) Ya da yeni bi kıyafet giydiysem anında farkediyosun. Abite (elbise), etett (etek) falan diyosun göstererek. Güzel olmuş muyum diyorum muzip muzip gülerek ebett diyosun:)

Akkımm (aşkımm) diye bize sarılmaların var bi de. O an öyle çok mutlu oluyorum ki bunu anlatabilmem imkansız. Heralde sen de bir gün anne olunca küçüğün sana sarıldığında anlarsın tam olarak ne demek istediğimi. İnsanın yağları nasıl şıpır şıpır erirmiş o zaman anlayabilirsin ancak.

Bu aralar sana oyun hamuru aldık ilk defa. Bayılıyorsun onlarla oynamaya. Bize bol bol döfte (köfte) yapıyorsun. Korktuğum gibi ağzına sokmaya çalışmadın hiç. Sen genç kız olmuşsun da bizim haberimiz yokmuş meğer...

Eylül 08, 2009

Annem eylülü uyutmaya çalışıyodu hafta sonu. Uyumak istemiyo sonra annemin dizine yattı Ama nasıl uykusu var inat ediyo. Annem de pış pış yapmaya başladı. Döndü parmağını kaldırdı pış pışş mamm dedi:)

Sonra bi baktık uyumuş kendi kendine daha fazla dayanamadı...

Eylül 01, 2009

KELİMELERİM

Unutmamak için:


Tebetes (kelebek), kıs (kız), salondaki resme bakarak “anne nenin, baba gamak” (anne gelin, baba damat),

Ağustos 27, 2009

Kızlara Gönderdiğim Mailden...

Demek Egoş da konuşmaya başladı. Maşallah maşallah… Eylül de artık bayağı bayağı kelimeler söylemeye başladı. Bu aralar bana imren demeye başladı mesela:) Emnenn diyo:) Emnenn gel diyo bizim kapıya geliyo beni emnenn diye çağırıyo. Bak döverim seni dedim anne diyeceksin bana dedim:) Zaten super çıtır bi annesi var kimse annesi olduğuma inanmıyo sokakta falan ablası sanacaklar hahaha:)) Bak yeni söylemeye başladığı kelimeleri yazıyorum

Ümüm (üzüm)
Amut (armut)
Okum (lokum) hep gıtlak yalnız()
Bok, gaga (kaka) ay bigün kaka yapınca ne yaptın diye sordum bok dedi dumur oldum hahahaa:))
Dit (git)
Gak (kalk) çok kibar kızımız sormayın:)
Artık bitti demeyi de öğrendi ama arkasından meşhur mam’ını ekliyo. Düt bitti mam:)) (süt bitti kalmadı:)))
Aklıma gelenler bunlar...

Saçlarımı hep açık bırakıyorum yaa dün toplamıştım. Eve gidince saçlarımı gösteriyo hemen farketti yalnız:) Bi de başım ağrıyo diyince masaj yapıyo başıma:))

Ağustos 17, 2009

İKİNCİ YAŞ


İki yaşındasın artık. Tamı tamına i-ki. Sen iki yıl önce tam da bu saatlerde bana şaşkın şaşkın bakıyor annem bu muymuş diye anlamaya çalışıyordun. Ben se hayatımda gördüğüm en güzel surata kilitlenmiştim gözüm başka hiçbir şey görmüyordu. Gözlerini ara ara açıp kapatıyor, sürekli yalanıyor, aynı yavru bir kediye benziyordun. Hele kokun anlatamayacağım dünya üzerinde olan hiç bir kokuya benzemeyen sarhoş edici, baş döndürücü kokun beni kendimden geçiriyordu. Minnacıktın yanıma koyduklarında huzur buluyor, ağlamayı bırakıyordun. Benim içimden çıktığına inanmak çok zordu. Öyle küçüktün ki sana bir zarar vermekten ölesiye korkuyordum. Şimdi ise o güne dönüp bunları düşünürken kat ettiğimiz yol beni şaşkınlık içinde bırakıyor. Zaman delicesine hızla geçiyor, sen inanılmaz derecede hızla büyüyorsun. Sen büyürken öğrenirken bi yandan da bize yeni, yepyeni şeyler öğretiyorsun. Seninle tekrardan büyümek çok güzel minik kuşum, hayatı senin çocuk gözlerinle görmek çok güzel. İkinci yaşın kutlu, mutlu olsun bebeğim. Seni çok ama tahmin edemeyeceğin kadar çok çokçok seven annen...

Temmuz 31, 2009

EYLÜL YİRMİ ÜÇ AYLIK


Yazın sonuna yaklaşıyoruz. Ve senin doğumgününe. Dolu dolu 23 aylıksın. Hala tam olarak konuşamıyorsun. Ama çişini söylemeye başladın. Anne diye bana sarılmaların, gelip durup dururken öpmelerin içimi eritiyor şıpır şıpır:)


Bu yaz tatile gidemedik seninle. İçimde yara kalacak yazlardan biriydi. Kolun büyük ölçüde iyileşti ama doktor güneşe çıkmanı hala uygun görmediği için bu yazı esgeçtik. Ama biz babanla bi kaç gün İstanbul dışına kaçtık. Hayatımın en vicdan azabıyla dolu tatilliydi. Seni özlemekten başka hiç bişey yapmadım. Sensiz gittiğime de pin pişman oldum. Ama baban çok istiyordu bütün yıl yorulmuştu onu da kırmak istemedim. Öyle işte bebeğim bu itirafı da yaptıktan sonra yazıma devam edebilirim:)

Büyüyorsun her geçen gün. Biz de senin artık bir bebek olmaktan çıkıp küçük bir kız çocuğuna dönüşmeni izliyoruz keyifle. Hareketlerin değişiyor, saçların, boyun uzuyor, kelimeleri söyleyiş biçimin değişiyor. Espri anlayışı olan bir çocuksun kendince komiklikler yapıp en çok kendin gülüyorsun. Bazen çok bilmiş abla havalarına bürünüyorsun. Parmakla bizi tehdit etmelerin, kızmaların, kafanı gösterip televizyonu kapatmaların (kafam şişti demek oluyor.:)) hafızıma çiviyle çakmak istediğim anlar.

Çok güzel bir kız oluyorsun günden güne. Bilmiyorum benim kızım olduğun için mi bana öyle geliyor ama bence bu dünya üzerindeki en güzel küçük maymunsun. Tenin bembeyaz, gözlerin çok değişik bi renk. (kimsede yok o derece:)) Saçlarının ışıltılı güzel bukleleri kıvır kıvır, ellerin, parmakların, ayakların hepsi birer sanat eseri:) Hissediyorum. Sen çok güzel bir genç kız olacaksın.

Atlara olan düşkünlüğünden de bahsetmek istiyorum. Sen tam bir at hayranısın. O kadar ki evde küçük bir oyuncak at kolleksiyonun bile oluşmuş durumda. Herhangi bi yerde atların resmini bile görsen hayranlıkla gözlerini ayıramıyorsun. Kimbilir belki ileride binici olursun. Anne yine hayallere dalarr....

Meyve yemeye bayılıyorsun. O kadar ki günde üç öğün meyve yesen hayır demezsin. Bazen yemek konusunda mızmızlaşsan önüne ne koysak reddetsen bile meyveye asla hayır demiyorsun. Bu yaz bol bol yaz meyvesi yedin. Hepsini çok ama çok sevdin. Şu anda favorin üzüm. Zaten sen de küçük bi üzüm tanesi değil misin:) Hem adının arapça karşılığı da üzüm demek...

Bu gün itibariyle söylediğin kelimeleri yazmak istiyorum ileride unutmamak için:

Aak (ağaç), vuu (su), evvü (eylül), mamane (babaanne), del (gel), du (dur), otu (otur), kak (kalk), manane (banane evet malesef bu kelimeyi de öğrendin:)), bebe (bebek), beybi (baby evet ingilizce de konuşabiliyorsun:), yeşş (yes), değdikk (geldikk dışarıdan eve girdiğimiz zaman), nonuma (dondurma bu aralar çok fena sardın:)



Temmuz 13, 2009


Cumartesi günü anneanneme gittik yine. Neşeli bi gündü bol bol oynadım. Akşam ordan dönüşte babamla buluştuk ve vapurla mehtap turuna çıktık. Çok eğlenceliydi. Pazar günü babacığım hastaydı. Bütün gün midesi ağrıdı. Akşam ısrarlara dayanamayıp kabul etti doktora gitmeyi. Halam ve annem onu hastaneye götürdü. Bir sürü ilaç vermiş doktor amca iğne de yapmış. Sonra iyi oldu.

Temmuz 06, 2009

Uzun bir aradan sonra merhaba. Annem ve babam 15 gün yıllık izne çıktılar. Onların evde olması beni çok mutlu etti. Birlikte bol bol gezdik. Oyunlar oynadık. Her sabah kalktığımda anne-babaa diye onların odasına koştum ve onları yatakta bulunca çok sevindim. Şimdi annem ve babam yine işe başladı. Biz de eski rutinimize döndük. Hafta sonum da eğlenceli geçti. Cumartesi günü Koraylara gittik. Amacımız şişme havuz keyfi yapmaktı. Ama hava biraz rüzgarlı olduğu için anneler vazgeçti. Biz de Koray ve Egemenle oynadık. Korayın çadırında salıncağında bol bol oynadım. Yine en az öğle uykusu uyuma rekoru kırdım yaklaşık 30 dk:)) Sonra da eve döndük. Bu sefer de babam hadi dışarı çıkalım dedi. Bakırköye gittik. Bana oyuncak aldık. Gezdik eve döndük.

Pazar günü de anneanneme gittik. Ordan dönüşte yine babam ve halamla bakırköyde buluştuk yine dolaştık alışveriş yaptık ve eve döndük.

Haziran 08, 2009


Hafta sonum yine çok eğlenceli geçti. Cumartesi günü anneanneme gittik. Sonra anneannem teyzem, annem ve ben alışverişe çıktık. Anneannem bana çok cici pembe bir çift sandalet aldı. Çok beğendim. Hemen giydim. Çok geç olmakla birilkte eve döndük annemle.


Pazar günü yani dün de hayatımda 2. kez gemiye bindim. Babam Annem ve ben Anadolu Kavağı’na gittik. Önce 2 saat boyunca boğaz turu yaptık. Kıyıdan giderek çok güzel yalılar gördük. Daha sonra Anadolu Kavağı’nda indik. Balık yedik. Ben de yedim birazcık. 2 saat gezdikten sonra aynı gemiyle döndük. Gemide yol boyu hiç oturmadım. Fıkır fıkır gezdim. Güverteden bir içeriii bir dışarıı:)) Uykum vardı ama etrafı keşfetmek daha cazip geldi her zamanki gibi. O yüzden uyumayı şiddetle reddettim:) Turistlerle arkadaşlık yaptım. Onlara el salladım. Bol bol poz verdim. Geminin penceresinden yüzen abilere hayretle baktım. Son olarak da Eminönü-Kocamustafapaşa otobüsünde pes ettim ve derin bir uykuya daldım. Deniz havası, bol güneş ve oksijen çok iyi geldi. Tabii annem 50 faktörlü koruma kremimi üstüme boca etmeyi ihmal etmedi:)

Haziran 01, 2009

BASKET MAÇI


Dün hayatımın ilk basket maçına gittim. Fenerbahçe-Türktelekom. Maç Abdi İpekçi’deydi. Basket maçı izlemek çok eğlenceliymiş. Çok uzun boylu dev gibi abiler ordan oraya koşup durdu. Ben de onları alkışladım bol bol. Annem de poz poz fotoğraf çekti. Hiç sıkılmadım. Mızmızlık yapmadım. Ambiyansa kaptırdım kendimi. Babamla birlikte tezahurat yaptım, çok eğlendim:) Doğuştan fenerbahçeli olduğumu kanıtladım:) Bu arada annem çantasına benim yiyeceğimi atmayı unuttuğu için hayatımın ilk hamburgerini de yemiş oldum. Tabi sadece ekmeği ve köftesinden:) Bu arada 77-55 yendik:))

Mayıs 22, 2009

Artık adımı sorduklarında söylüyorum. Tam olarak “Eylül” diyemiyorum tabii ki. Çünkü ismim biraz zor. “ayyuu” gibi bişey söylüyorum:)) Bu ay tıpkı bir papağan gibi her kelimeyi tekrar etmeye başladım. “Acı biber” de söylediğim kelimeler arasında:) Bir de dün babaanneme telefonu götürdüm ve “baba” dedim. Yani babamı arar mısın babamla konuşmak istiyorum. Bunu ilk defa yaptım. Babacığımı çok özlemiştim çünkü.

Mayıs 20, 2009

Hareketli haftasonlarından biriydi. Cumartesi günü Aslı ablamın kınası vardı. Annem, babaannem, halam ve ben gittik. Annem yine süslendi püslendi. Beni süsledi tabii ki. Eğlenceli bi gündü.

Pazar günü ise Aslı ablamın nikahı vardı. Yine hazırlanıp süslenip gittik. Nikah çok kısa sürdü. Takı faslından sonra eve dönerken Özge teyzem aradı. Floryaya gittiklerini söyledi. Bizi de çağırdı. Gittik. Deniz teyzemler ve Egemenler vardı. Mamalar yedik ve gezdik. Deniz teyzem bol bol fotoğraf çekti. Yemyeşil çok güzel bi gündü. Deniz kenarında bol bol oksijen aldık. Sonra da evlerimize dağıldık.





Dün yani 19 Mayıs ta anneme tatildi. Biz yine evde durmadık tabii ki:) Annemin lise arkadaşlarından Nazife teyzemlere gititk. Onun da karnında bebiş varmış. Ordan çıkışta da Bakırköyde gezdik biraz. Annem bana biberon aradı ama istediği gibi bulamadı. Sonra eve döndük.

Mayıs 19, 2009

KELİMELERİM

Ben artık, araba’ya “ababa”, su’ya “vuu”, yok’a “mamm” diyorum. (aslında bu kelimeleri uzun zamandır söylüyorum) Korkmak, üşümek, kızmak kavramlarını biliyorum ve hareketlerle anlatabiliyorum.

Mayıs 11, 2009

Haftasonum yine çok hareketliydi. Cumartesi günü Gürkan dayım askerden izne geldi. Biz de annemle Cumartesi günü anneanneme kalmaya gittik. Gece orda yattık. Ama ben sabaha kadar uyumadım. Yatağımı istedim ağladım mızmızlık yaptım annem için çok zor bi geceydi tabii benim için de. Pazar günü ise babam bizi almaya geldi anneannemin anneler gününü kutladık ve eve döndük.

Mayıs 10, 2009

ANNE İMREN'DEN


Bugün bizim ikinci anneler günümüz bebeğim. İlkinde sen 9 aylıktın. Bilinçli olarak henüz bana “anne” diyemiyodun. Şimdi beni “anne” diye çağırıyorsun. Ben bu durumdan o kadar mutlu oluyorum ki. Gerçi zorla sana elimi de öptürdüm ama:) Gün gelip bana küçük ellerinle çiçekler getireceğin günü sabırsızlıkla bekliyorum. İkinci anneler günümüz kutlu olsun anneciğimm..

Mayıs 08, 2009

Dün gece yine unutulmaz çok güzel bi geceydi benim için. Midem bulanıyordu halsizdim uzanmıştım koltuğa. Bi ara gözümü kapamışım. Sonra sen geldin anne “ee” dedin, kendi küçük battaniyeni örttün üstüme. Hasta hasta anneyi ağlattın bebeğim...

Mayıs 06, 2009

ZELİŞ'İME...

Nasıl da zormuş büyümek. Bir sürü sorumluluk yüklenmiş koca kadın olmak ne zormuş. Oysa çok hevesliydim. Büyüdüm sayılır. Ben pek kabul etmek istemesem de. Bazen kendimin de anne olduğumu unutup küçük bir kız gibi koşmak istesem de kollarına alt dudağım tittereyerek. Bu, içinde binbir türlü kaos bulunan, karmaşık ilişkiler dünyası korkutsa da gözümü öcü görmüş gibi. Sen varsın biliyorum. Bi yerlerde benim için gerçekten endişelenen. Telefonda konuşurken daha birinci dakikada “bişey olmuş canın sıkkın senin” diye ruh halimi anlayabilen sen varsın. Benim canım annem seni çok seviyorum. Anneler günümüz kutlu olsun Zeliş’im.

Mayıs 05, 2009

HOŞÇAKAL KÜÇÜK MELEK

Belki bu kötü dünyayı beğenmedin. Aniden yolunu değiştirdin. Gelmemeye karar verdin. Gittin... Oysa daha yaşayacak günlerin vardı. Minik dudakların mutlulukla kıvrılacaktı. Güneş ışığı kamaştıracaktı gözlerini. Minik ellerin kimbilir ne güzel işler yapacaktı. Sen melek olmayı tercih ettin... Hoşçakal küçük melek. Yakınımızda çırp küçük kanatlarını olur mu?


Özgenin bebeğini kaybettik...

Nisan 29, 2009

Dün akşam iş dönüşü eve döndüm. Anahtarımla kapıyı açtım. “Eylülll” diye seslendim her zaman ki gibi. Evdeki kimse geldiğimi duymamış. Ama sen “anneee” diye koşa koşa geldin. Seni çok seviyorum annecim. Minik ayaklarınla her akşam kapıya koşman, beni “anneee” diye karşılaşaman günün en güzel anı. İşte bunu düşleyerek geçiyor koca bir gün...

Nisan 27, 2009

Hafta sonu yine eğlenceli ve hareketli geçti benim için. Cumartesi günü anneanneme gittik. Rutin ziyaretimizi gerçekleştirdik:) Benim ziyaretim onları çok mutlu ediyor. Dedemle Gülçin teyzemle bol bol oyunlar oynadım.



Pazar günü ise Egemen’in doğumgünüydü. İyik doğdunn Egoooooşşşşş:)) Özlem teyzemlere gittik. Herkes vardı orda. Koray da vardı. Mamalar yedik. Pastanın bile tadına baktım. Annem beni çok şık giydirdi herkes çok beğendi. Ayakkabılarım günün konusu oldu:) Doğumgünü partisi bitince de evlerimize dağıldık.

Kızlara Gönderdiğim Mailden...

Akşam eve gittim ya herşeyimi istiyo önce saatimi istedi verdim. Sonra alyansımı istedi verdim işaret parmağına taktı bi de yukarıya doğru tutuyo düşmesin yüzük diye:) sonra da küpelerimi istedi olmazz dedim senin kulaklarında delik yok dedim. Elimi tuttu kalk diye. Kalktım. Bizim odaya doğru çekti. Benim küpelerimin ve takılarımın durduğu özgenin aldığı pembe bi kutu var. Onu gösteriyo küpelerin onun içinde olduğunu biliyo:) Aa dedim ortak çıkacak bu benim eşyalarıma yandık. Babaannesi de diyo ki eee annesi genç onun ikiniz ortak kullanırsınız herşeyi:)))

Nisan 20, 2009

EYLÜL YİRMİ AYLIK

Selammm. Yine bir hafta bitti ve ben yine bir hafta daha büyüdüm. Artık 20 aylığım. İkinci doğumgünüme sadece 4 ay kaldı:))


Biraz, kendimden bahsetmek istiyorum. Son iki aydır kelimeleri tekrar etmeye başladım. Mesela artık anneanne diyorum. Anneanneme giderken bunun farkına varıyor. Anneanne diye tekrar edip duruyorum:) Arabaya ’ababa’ diyorum. ‘al’ ve ‘ver‘ kelimelerini yerinde ve doğru kullanıyorum. Damak tadım var artık benim. Yemek seçmeye başladım. Geçen akşam annem bana muhallebi vermek isterken “ııı” deyip elimle masanın üzerindeki böreği işaret ettim ve afiyetle yedim.

Kişilik özelliklerimin artık yavaş yavaş oturmaya başladığını düşünürsek, ileride benim inatçı, sosyal, utangaç olmayan, kolay arkadaş edinen bir kız olacağım söylenebilir. Aynı zamanda ilgi odağı olmayı, herkesin beni izlemesini ve alkışlanmayı çok seviyorum. Sanatçılık ruhumda var:)

Çok enerjiğim. Durup dinlenmek bilmeden ordan oraya koşup duruyorum bütün gün. Uyku hala çok fazla tercih ettiğim bir aktivite değil:) Uyanık durmak ve hayatı keşfetmek çok daha cazip benim için.

Bütün küçük kız çocukları gibi aksesuarlar çok fazla ilgimi çekiyor. Ayakkabılar, makyaj malzemeleri ve incik boncuklar:) Annemin ayakkabılarını giymeye çalışıyorum. Ama bu benim için çok tehlikeli olabilirmiş:)

Neşeli bir küçük kelebeğim ben. Kahkaha atmayı çok seviyorum. Etrafımda benim kahkahalarıma bayılan insanlar olması çok güzel..

Nisan 14, 2009

Dikenler batmasın pembe ayaklarına

Büyük acılarla büyüme inşallah
Uzakta yakında Kalırsam ayakta
Dualarım seninle hep tam yanıbaşında
Nenni nenni nenni karakuzum
Nenni nenni nenni ipek kızım...

Sezen Aksu ne güzel yazmış...

Nisan 13, 2009

Bu hafta sonu bayağı hareketli geçti benim için. Cumartesi günü annemin bana çok beğenerek aldığı ama malesef küçük gelen ayakkabıları değiştirmek için annem, babaannem ve ben Cevahir Alışveriş merkezine gittik. Orda dolaştık yemek yedik. Sonra babam işten çıkıp yanımıza geldi. Hep birlikte eve döndük. Pazar günü de anneanneme gittik. Ezginaz ve annesi, annemin diğer yengesi ve teyzesi de geldi. Oturduk mamalar yedik. Ezginazla oynadık. Sonra eve döndük annecimle. Ben yolda uyudum. Ben uyuyunca annemin beni taşıması daha zor oluyomuş. Bütün gece elektrik yoktu. Fanatik babam de maçı izleyemedi çok sinir oldu:))) Neyseki maç 0-0 bitmiş. En büyük Fenerbahçeeee:))))))

Nisan 07, 2009

ANNE KUŞ

Balkona çıktım biraz önce. Teoman’ın dediği gibi İstanbul bugün yorgun, üzgün ve yaşlanmış, biraz kilo almış ağlamış yine, rimelleri akıyor... Nisan yağmurları devam ediyor. Caddelerden akan çamurları üzgün bir kadının yanağından süzülen rimel kalıntısına benzetmekte Teoman kadar yetenekli olmadığıma üzüldüm.

Sonra gördüm onu anne kuşu. Nasıl da mağrur ve dimdik. Yumurtası çatlamış içinden yavru çıkmış, anne kuş yavrusunun yanında. Onu ürkütmemek adına uzaktan baktım ama bu bile kanatlarını kabartmasını önlemedi .

Annelik içgüdüsü bu olsa gerek diye düşündüm. Yavrusuna gelebilecek en ufak bi tehlikeye karşı bütün duyularını açmış, pür dikkat bakıyor etrafına. Kimbilir neler geçiyor aklından. Küçüklüğümdeki dileğim geçti aklımdan. Keşke şu an konuşabilseydim onunla. Yeni anne nasıl hissediyorsun diyebilseydim.

Seninle konuşamasam da eminim mutlusundur anne kuş. Belki biraz şaşkın, neye uğradığını şaşırmış ama için içine sığmıyordur eminim. Yavrun kendi kanatlarıyla uçmaya başlayana kadar, ona uçmayı sen öğretene kadar geçen zaman hayatının en mutlu dönemi olacaktır eminim. Bol sürprizli bir yaz bekliyor seni...

Nisan 06, 2009

Hafta sonu hava birazcık serindi. Cumartesi akşamüstü babam bizi yine olivyuma götürdü. Alışveriş yaptık. Babam bana pembe çok tatlı bi çanta aldı. Ben de o çantayla kokoş turlar attım alışveriş merkezinde:))

Pazar günü ise anneannem ve teyzem bize geldi. Oturduk mamalar yedik. Bu arada babamın sınavları vardı. İnşallah geçersin babacımm:))

Mart 30, 2009

İLK BAHAR GELİYOR

Hava yavaş yavaş ısınmaya başladı. Hafta sonu havanın güzelliğini fırsat bilip bol bol gezdik. Cumartesi günü Nursel teyzemlere gittik. Annem ve kankaları periyodik kanka toplantısını gerçekleştirdiler. Yine güzel güzel mamalar yapmışlar yedik içtik. Koray ve Egemen de ordaydı tabii ki. Baştan güzel güzel oynadık. Ama gider ayak korayla oyuncak paylaşamazken ben onun parmağını ısırdım Koray’ın bayağı canı yandı ve ağladı. Annem de bana çok kızdı. Nedense birtek Koray'la geçinemiyorum. Egemenle öyle değilim. Koray bi de hastaydı ateşi vardı. Özür dilerim Koraycım bi daha yapmıycam sözzz.

Pazar günü annem, babam, babannem ve ben oy kullanmaya gittik. Sonra da ordan anneanneme gittik. Annemin küçüklük arkadaşlarından Asuman ablanın bebeği olmuş adı Milay onu görmeye gittik annemle. Çok tatlı bir bebekti. Onu birazcık kıskandım. Asuman abla beni onun yatağına yatırdı salladı çok hoşuma gitti:)) Sonra eve döndük. Akşam da babam bizi oliviuma götürdü dolaştık yemek yedik. Çok uslu durdum annemi üzmedim. Bu hafta sonu korayın parmağını ısırma vukuatım dışında çok tatlı ve uyumluydum.

Mart 25, 2009

BİR ÇİFT MUTLU ÇOCUK GÖZÜ

Ne kadar mutsuz, yorgun olsam da beni mutlu etmeyi başarır. Gülümsetir aniden.


Zaten her zaman sevmişimdir çocukları. Anne olmadan önce de. Onların hayata karşı o saf, iflah olmaz merak duygularını, heveslerini hep kıskanmışımdır. Bir çocuk gibi ufak şeylerden, saçma şeylerden mutlu olmayı başarabilmeyi istemişimdir her zaman; hüzün her kapımı çaldığında.

Çocukluk fotoğraflarıma rastladım geçen gün ve kızımla aramızda ki müthiş benzerlik bir kez daha hayrete düşürdü beni. Fotoğraflara bakarken şunu da farkettim ki en çok gülümseyişimiz benziyor. Büyüdüğü zaman insan küçüklüğünde olduğu gibi öyle içten gülümseyemiyor bir daha. Ne kadar uğraşsa da ayna karşısında aynı içtenliği yakalayamamak ne yazık...

Çocuk olmak gerek. Hayata onların gözleriyle bakmayı denemek gerek. İçinde hiç durmadan konuşan o küçük geveze kızı susturmamak gerek. Arada sırada şarkı söylemesine, hatta hayatına yön verme ukalalığında bulunmasına izin vermek gerek. Böyle böyle, belki de bu hayat daha çekilesi hale gelir kimbilir. Yapmaktan keyif almadığımız nice angaryayı yapacak güç gelir. Kimbilir bize bakanlar yeniden görür o ışıltıyı gözlerimizde. Belki becerebiliriz yeniden aynı şekilde gülümseyi beş yaşındaki halimizle.

Çocuk gülümsemelerin dudaklarınızdan kaybolmaması dileğiyle.

Mart 23, 2009

Uzun bir aradan sonra selam. Günler aynı geçiyor. Havalar hala soğuk hala da çok fazla dışarı çıkamıyorum. Birazcık daha büyüdüm. Herşeyi anlıyorum artık. Hala cümle kurmaya başlamadım. Anne gel falan diyorum ama annemi yine de memnun edemiyorum. Sanırım kendisi üç kelimeli zincirleme cümleler kurmamı bekliyor:)) 19 aylığım artık. Dolu dolu bir buçuk yaşındayım yani. Beni gören teyzelerin ama bu daha küçük gösteriyo çok zayıf demeleri annemi çok sinir ediyo. Onun dışında günler oyun dolu ve çok renkli benim için. Kimilerinin ilgisini bile çekmeyen küçük detaylar benim bir anda kahkaha atmama sebeb olabiliyor. Mesela mutfak tülüyle ce ee oynamak, mutfak tülünün arkasından annemi öpmeye çalışmak gibi:) Şunu anlıyorum ki benim kahkahalarım annemi çok mutlu ediyor. Üzgün de olsa yorgun da olsa benim gülümsemem onun da gülümsemesine neden oluyor.


Kedileri çok seviyorum. Camdan bakıp onları görünce çok heyecanlanıyorum hele ki dışarda karşıma çıkarlarsaaaa. Keşke annem tutmama izin verse. Ama bana bi zarar verirler diye korkuyor sanırım.

Cumartesi ve Pazar günü yine evdeydik annecimle. Beraber kahvaltı yaptık. Sonra beni parka götürdü salladı bu kez ilk defa kaydıraktan da kaydım çok zevkliymiş o da çok beğendim. Cumartesi akşamı da Özge teyzeme gittik bebişi kutladık. Annem bebişe küçük hediyler aldı. Özge teyzem biraz halsizdi. Ben yine ortalığı karıştırdım bol bol. Napıyım ama onun da evinde karıştırılacak çok fazla süs var:)) Pazar günü de yollar kapalıydı seçim mitingleri yüzünden. Dedem aradı sakın yola çıkmayın dedi. Biz de anneanneme gitmedik yine evdeydik bol bol oyun oynadık. Ben biraz mızmızdım canım sıkılıyodu ama annem anlamadı bi türlü.

Mart 18, 2009

BİR BEBİŞ DAHA GELİYORRR

Deniz teyzemden sonra Özge teyzemden de güzel haberi aldık onun da bebeği olacakmış. Ne güzell arkadaş grubum gittikçe kalabalıklaşıyor:)) Küçük bebek seni de merakla ve heyecanla bekliyoruz bizi fazla bekletme olur mu???

Mart 10, 2009

Günlerdir beni ve bütün ailemizi etkisi altına alan griple boğuşuyorum. Koca kış bana bulaşamayan grip sonunda beni de buldu. Önce babam hastalandı sonra annem en sonunda da benn. Doktor amca boğazlarımda iltihaplanma olduğunu söyledi. Antibiyotik şurup, soğuk algınlığı şurubu ve ateş düşürücü şurup verdi. Çünkü 2-3 gece sürekli ateşim yükseldi. Annem şurup vererek ve fitil atarak düşürdü hep ateşimi. Ateşlenince çok kötü oluyorum canım hareket etmek bile istemiyo sürekli ağlıyorum. Ama dünden itibaren daha iyiyim. Ben hasta olduğum için hafta sonu dışarı çıkmadık. Evdeydik. Gürkan dayım msn’nini açtı onunla yazıştık.

Mart 03, 2009

Ben artık kocaman bir genç kızım. Çünkü iki gecedir kendi kendime uyuyorum. Sallanmadan ve pışpışlanmadan. Bu bir mucize mi bilmem ama annem bu işe çoook sevindi. Son bir haftadır da sabaha karşı uyanmayı bıraktım. Deliksiz uyuyorum. Gece kalkıp süt içmeye gerek duymuyorum. Dedim ya canım büyüdüm ben genç kız oldum...

Şubat 25, 2009

ASKERİ UĞURLADIK

Gürkan dayım dün akşam askere gitti. Kastamonu’ya gitti jandarma olarak. Onu yolcu ettik hepimiz. Anneannnem, teyzem, annem çok ağladı. Bir sürü kişi geldi. Arkadaşları dayımı omuzlarında taşıdı havalara zıplattı. Dayım çok yakışıklı bi asker oldu.

Çabuk çabuk git çabuk çabuk gel benim canım dayıcımm...

Şubat 17, 2009

EYLÜL BİR BUÇUK YAŞINDAAAAA

Bu gün artık tam 18 aylıksın. Artık dolu dolu bebeğim 1,5 yaşında diyebilirim. Anne yine o klişe cümleyi söyleyecek ama gerçekten ben hiç anlamadım nasıl da geçti. Zamanın bu kadar hızlı akması bazen dehşete düşürüyor beni. Senin bir gün ellerimden uçup gideceğin düşüncesi gözlerimin bir anda dolmasına sebeb olabiliyor. Büyümeni, boy atmanı, saçlarının uzamasını sevinçle karşılıyorum ama bi yandan da zaman geçmesin hep kucağıma sığacak kadar küçük kal istiyorum.


Büyüyorsun bebeğim. Hayata karşı o kadar heveslisin ki. Gözlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen o merak ifadesiyle atılıyorsun her yeni güne. Herşeye dokunmak, herşeyi öğrenmek, herşeyin tadına bakmak istiyorsun. Belki bu yüzden uyumayı sevmiyorsun bu kadar. Uyumak yerine uyanık kalıp öğrenmeye devam etmek istiyorsun kimbilir.

Söylediğimiz herşeyi anlıyorsun. Henüz tam anlamıyla cümle kurmaya başlamadın ama hareketlerinle her istediğin şeyi anlatabiliyorsun artık. Hatta zaman zaman kapının çalışını biz duymuyoruz sen duyuyor ve bize haber veriyorsun o derece:)

Bebeklerinle ilgilenmeyi onları besleyip altını almayı sonra sallayıp uyutmayı çok seviyorsun. Uyuttuktan sonra da şşş diye parmağını ağzına koyup bizi sessiz olmamız konusunda uyarmayı da ihmal etmiyorsun:) Küçük tencerelerinde biberonundan su dökerek yemekler yapıyor bize de ikram ediyorsun. Senin bu küçük anne hallerini çok seviyorum.

Çoğu zaman da bir erkek çocuğu gibi hareketlisin ama. Tırmanmak, koşmak, kumandaların içini söküp kurcalamak da en sevdiğin oyunlardan.

Kişiliğinin belirgin özelliklerini çok net ayırdedebiliyoruz artık. Eylül bunu sever diyoruz mesela, ya da bundan hiç hoşlanmaz. En sevdiğin yemek babaannenin yaptığı yayla çorbası. Meyve yemeyi çok seviyorsun. Bol bol su içiyorsun. Bebekliğinden beri yemek seçmeyen, iştahı yerinde bir çocuksun. Yalnız bu aralar üstüste azı dişi çıkarman sebebiyle yemek konusunda biraz üzüyorsun beni. Bu durumun geçici olduğunu düşünüyor ve fazla endişelenmiyorum.

İnatçısın. Aklına koyduğunu mutlaka gerçekleştiriyorsun. Bu durum beni bazen korkutsa da bu huyunu benden aldığını düşünüyorum:) Baban gibi sakin bir duru su değil, annen gibi dalgalı ve hırçınsın.

Uykuyu hala sevmiyorsun. Seni uyutmak hiç kolay olmuyor bebeğim. Senin de normal bebekler gibi saat onda uyuyacağın günleri sabırla bekliyorum.

Kalem tutmayı o kadar güzel beceriyorsun ki. Kalemi ilk kez eline verdiğimde sanki yıllardır kalem tutuyormuşsun gibi beni şaşırtmıştın. Sol elini kullanmayı tercih ediyorsun. Kalem tutarken de kaşık tutarken de sol elini kullanıyorsun.

Dans etmek hala en çok sevdiğin oyunlardan biri müzik senin için çok önemli.

İşte böyle anneciğim 1,5 yaşına bastığın bu gün gözlerinin içindeki zeki pırıltıların hiç kaybolmamasını diliyorum. Senin için en iyisini, en tatlısını, en güzelini istiyorum. Seni çok seviyorum. Kızım, kuzum, herşeyim...

Şubat 16, 2009

Yine koca bir hafta bitti. Hafta sonu neler yaptığımı anlatayım. Cumartesi günü rutin doktor kontrolüm vardı. Doktor amca her zaman olduğu gibi önce beni muayene etti uzun uzun. Genel sağlık durumum iyi. Kilom 10,400 gr olmuş. Boyum da 78 cm uzamış. Kilomu ortalamanın biraz altında buldu. Ama sağlığını tehdit eden bi sorun ortada yok dedi. Annem de bu ara biraz iştahsız olduğumu söyledi. Doktor amca üst üste çıkardığım azılar yüzünden iştahsız olabileceğimi söyledi. Sonra da bana aşı yaptı üçlü karma aşı. Bundan sonra 2 yaşında ve 2,5 yaşında aşı olacakmışım. Sonra 5 yaşıma kadar aşı yokmuş. Mutlu oldumm:) Doktordan sonra da anneanneme gittik. Pazar günü ise babam çalıştı biz de annemle evde oturduk. Hava soğuk olduğu için annem beni bi dışarı çıkarmadı.

Şubat 09, 2009

Cumartesi günü annem ve Özge teyzem Olivyuma gittik. Çok eğlenceli ve hareketli bir gün oldu benim için. Gezdik, mamalar yedik. Annem ve özge teyzem alışveriş yaparken onlara süper bi alışveriş arkadaşı oldum. Anneme kıyafet konusunda fikir verdim:) Bu güzel mi kızım diye sorduğunda evet anlamında başımı salladım mesela:) Ordaki cicileri görünce sevinçten içimi çektim çok beğendim hepsini. Tabiki bana da bişeyler aldı annecim. Akşam üzeri de eve döndük.


Pazar günü de yine anneanneme gittik. Annem ve anneannem mantı yaptı ben de onlara yardım ettim. Küçük yufkaları anneme uzattım mesela tek tek:)) Ara sıra mantıları alıp karşıya fırlattığım da oldu ama anneannem hiç kızmadı bana sadece kahkaha attı her hareketime. Sonra babam geldi. Zaten mantıda onun gelmesi şerefine yapılmıştı:)) Mamaları yedik ve sonraa eve döndük.

Şubat 06, 2009

GÜRKAN DAYIM ASKERE GİDİYOR

Gürkan dayım 24 şubatta askere gidiyooooo. En büyük askerrr bizim askerrr. Kastamonu’ya gidecekmiş. Anneannem hep ağlıyo çok üzgün. Oğluşundan ayrılmak istemiyo. Ama ne yapalım bu bir görev ve o da yapmak zorunda. İnşallah çabuk çabuk gider ve çabuk çabuk gelirrr. Seni çok seviyorum benim asker dayıcımmm.

Şubat 05, 2009

DENİZ'İN BEBEĞİ OLACAKKKKK

Dün akşam çok güzel bir haber aldık. Deniz Teyzem’in bebeği olacakmış. Küçük bir bebiş yola çıkmış geliyomuş yani. Annem çok mutlu oldu. Koray ve Egemen’den sonra yeni bir arkadaşım olacağı için ben de çok mutluyum. Umarım bu kez kız olur ben ondan iki yaş büyük olacağım ama olsun ablalık yaparım ben de. Umarım çabuk gelirsin küçük bebek umutla, huzurla, aşkla gelirsin. Biz dört gözle bekliyoruz seni burada...

Şubat 03, 2009

Artık isteklerimi hareketlerimle anlatabiliyorum. Dün akşam mesela ilk kez biberonumu anneme götürdüm ve mutfağı işaret ettim. Yani bu bana su getir demek oluyo:) İlk kez ağlamadan istediğim şeyi anlatmayı başardım.

Bir de babam bizimle oturma odasında oturuyodu sonra kalkıp yatak odasına gittti. Ben de annemin yanına gidip baba eee dedim ve başım elimin üstüne yan yatırararak uyuma hareketi yaptım. Annem de evet annecim baba uyumaya gitti dedi:) Bu da benim kurduğum ilk cümle. Anne baba eee:)))

Şubat 02, 2009

Cumartesi günü annemle evdeydik yine, hava muhalefeti yüzünden. Pazar günü de geleneksel olarak anneanneme gittik. Sonra ordan da Nevriye yengeme gittik. Yengemin torunu Tolgahan da oradaydı. Yaramazlık yaptı biraz beni korkuttu:) Orda da biraz oturduktan sonra eve döndük. Biraz sıkıcı bir haftasonuydu.

Ocak 30, 2009

Şu anda tam 11 adet dişim var. Üç tane azı dişimi de kesiciler gibi ardarda çıkardım ve bu benim çok zor oldu. Dördüncü azı dişim kaç gündür çıkmaya çalışıyo ama bir türlü patlayamadığı için geceleri hep huzursuz ve delikdeşik uykular uyuyorum. Annem gece rahatlatsın diye dişime jel sürüyor.


Onun dışında günler çok eğlenceli ve oyun dolu geçiyor. Her gün yeni yeni oyunlar öğreniyorum ve oynamaktan büyük zevk alıyorum. Bana soru sordukları zaman evet anlamında başımı sallıyorum. Hayır demeyi daha öğrenmedim:)
Tuvalet bilincim de yavaş yavaş oturmaya başladı. Birisi tuvalete gittiği zaman arkasından, anne çişş, baba çişş diyorum:)
Bebeklerimin altını bezlemeyi çok seviyorum. Aynı annemin bana yaptığı gibi onları yatıyorum bacaklarını açıp altlarına bezi koyuyorum. Tabii bez onlara biraz büyük geldiği için çok başarılı olamıyorum ama bu oyunu günde defalarca tekrarlamaya bayılıyorum.
Müzik ve dans hala en sevdiğim aktiviteler. Müziği duyduğum anda dans etmeye başlıyorum. Şu anda çokça kullandığım kelimeler ‘avva avva’ (Allah Allah::) bir de elimi açıp arkasından da çık çık çık demeyi ihmal etmiyorum:) Ayrıca bu ay babaanne demeyi öğrendim. ‘Mamaannemm’ diyorum.
Eylül hadi bize çay yap dediklerinde oyuncak fincanlarıma biberonumdan su doldurup götürüyorum:)
Aynı zamanda biberonumla bebeklerimin üzerine su döküp yıkamayı da çok seviyorum.
İstediğim şeyin yapılması konusunda biraz sabırsızım. O anda kucağa alınmak istiyosam kollarımı açıp hadi hadi diyerek kucağa çıkana kadar pes etmiyorum:)
Gıdıklanmaktan çok hoşlanıyorum. Güzel kahkahalarımla inletiyorum heryanı...